Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Perşembe, Mart 29, 2007

Demek bölgeme giren davetsiz misafirlerden sonuncusu sensin? Oldukça cüretkâr ve bir o kadar da nevropat olduğunuzu kabul etmeliyim.

Salı, Mart 27, 2007

Msn listemdeki nickler:

1. Alımlı bir kız gibidir Türkiye. Sahip çıkmasını bilmezsen çalalı da olur, belalısı da.
2. AkıLLı bEni buLmAz, dEli kIçıMdaN ayRıLmaZ.
3. Bir_SevMeK_Bin_DeFa_öLmeQ_DemeKmi$
4. BEN SEVDANIN SOKAĞINDA OTURUYORUM. GECELER HİÇ BİTMİYOR BEN HİÇ UYUMUYORUM.
5. <<<>>>>HERKES HAK ETTİĞİ GİBİ YAŞIYOR<<<<>>>>
6. Bir Sen Bir de ZX6R
7. desperate dormitory girls :D
8. "Seviyorum YALAN YOK. Umutlanma A$k biTTi. Bu biten hikayeNin belKidE soN eseRi"
9. Hani derLer ya en güzeL şey a$ıK oLmaq. asıL en güzeL şey, bunu söyleyenleR kaDar aHMaK oLmak!
10. if you want? live The life only for love!
11. Online olan varsa acil bir şey yazsın pls!
12. Sensiz gEçen günLerin kaZası yok bE sevGiLi!
13. Satılık MİNİ COOPER 2005 modeL 8300 KM'De Siyah RENK
14. Uçurumları sevenlerin kanatları olmalı!
15. YENİLSENDE YENSENDE TARAFTARIZ SENLE ÜZÜNTÜNDE SEVİNCİNDE SENİNLE BİRLİKTE.. ALAYINA İSYAN ÖLÜMÜNE İSYAN..
16. ## DeNNiS - Something, somewhere went terribly wrong!
17. B-S-T " Hakettiğin değeri görmek istiyorsan, yerini ve haddini bil! "


Harikalar yaratılıyor, farkında değiliz.

Buzdan bir havuzda uyuyorum,

iliklerime kadar yaşıyorum yokluğunu..

ellerim dikenli tellerde parçalanıyor,

ayaklarıma nişan alıyor uyku gardiyanları ölmeyeyim diye..

düşüyorum..

beynimin seni taşıyan bölgesine elektrik veriyorlar..

sensizlikten kaçış olmadığına dair marşlar ezberletiyorlar her sabah..

her akşam tekrarlatıyorlar..

kar içinde yüreğimin şiirlerini suratımda söndürüyorlar..

cellat çağırıyor beni adım adım, yavaş yavaş..

yalnlız seni alamıyorlar..

Usay

Cuma, Mart 23, 2007

Sadece beni üzdüğünü bilmeni istiyorum, o kadar. Sadece bilmeni istiyorum; canımın acıdığını, içimde bir şeylerin parçalandığını, içimdeki ışığın yavaş yavaş söndüğünü, senden geriye sadece anıların kaldığını, yokluğuna alışamamanın yarattığı yıkımı.. keşke her şey yeniden, olduğu gibi, hiç değiştirilmeden yaşansa.


Biliyorum, aklıdan geçenleri, benden istediklerini, belki de hiç istemediklerini, üzüntülerini, yıkıntılarını, yenilgilerini, belki de tüm zaferlerini biliyorum; çünkü aynı şeyleri bazen ben de hissediyorum.

Perşembe, Mart 22, 2007

Her şey yeniden mi başlıyor?

Bugün yine rastladım sana. Yine öyle bakıyordun bana. Sadece senin bildiğin bir şaka varmış gibi gülümsüyordun. İnciler gibi parlayan gözlerinle etrafı süzüyordun. Ağzından çıkan her kelime büyülüydü; başka bir çağdan gelmiştin sanki.

Şimdi daha iyi anlıyorum; o, sendin.

Kutsal kitaplarda bahsedilen, eşsiz, bizim için yeni bir çağ başlatacak, saflığın, iyiliğin gerçek anlamı; adına yazılan milyonlarca el yazması, her gece kutsanmak için yapılan ayinler, rüyalarda rastlayınca uyanmamak için edilen üç bin yıllık dualar…

Evet, şimdi her şey daha net; o, sendin.

Salı, Mart 20, 2007

binyüzelliyedi

Ne kadar sesimizi yükseltirsek o kadar sağır dünya. Ne kadar varsak seninle, o kadar nefret edilesi yalnızlık.

Değişen pek bir şey yok. Günlerden hala hüzün. Aylardan yalnızlık. Yıllardan sensizlik. Geçmek bilmeyen zamanın karşısında ne yaparsan yap fark etmiyor. Değişen bir şey olmuyor. Her gün, her ay, her sene sen koktukça buralar, takvimler seni söyledikçe, her yılbaşı seni tekrarlıyorsa, en baştan, daha en baştan kaybediyorum. Çabalamanın, yokluğuna alışmanın, her kadehten sonra biraz daha kendi kendime acımanın, hıçkıra hıçkıra ağlamanın, saksıda ki çiçeklere senin adını takmanın, her yüzde seni görüp, her isimle seni çağırmanın manası yok. Çünkü beceremiyorsun, ne yaparsan yap olmuyor. Kazdığın her toprak, dibinden çıkan her boş küp, paramparça eller, daha ölmeden diri diri gömülen hayaller, şakağa sıkılan tek kurşun, faili sen düşler… Nefes alamıyorum artık. Her saniye dibe biraz daha batıyorum. Sonu yok, sen olmadıkça bunun sonu yok.

Huzurlu, derin, kesintisiz bir uykudur dilediğim. pastanın mumlarını üflerken, bir yıldız kayarken, dibi karanlık kuyulara gözlerimi kapatıp bozukluk atarken hep bunu dilerim. -bunu dilemekten kızarır yanaklarım, utanır ve biraz da acırım kendime- galiba hayatımda özlediğim tek şey: derin, huzurlu ve rüyasız bir uyku.. seni özlemiyorum artık. özlediğim şey: seninle gelip, seninle giden... derin, çok derin.. huzurlu, bulutların üzerinde uyuyakalmış meleklerin yüzlerindeki o ifade gibi... sen gibi.. seninki gibi.. tek istediğim şey o, hayır, sen değilsin. ben seni özlemiyorum artık.
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız

A. İLHAN
Hamilelik 3 aya düşecek! Cem UZAN

Pazar, Mart 11, 2007

a&f

uzan uzadıya konuşmanın anlamı yok. herşeye yeniden başlayalım diyecek kadar da cesaretli değilim. yaşadığımız ne varsa, bir balyoz gibi inerken kırılgan bedenlerimize, kimse, ama kimse tahmin edemezdi çektiğimizin acının yoğunluğunu. hiçbir şey bunun kadar yıkıcı olmadı. geçen yüzyıldan beri uyuyamamış, çürümeye yüz tutmuş, tanınmayacak haldeki iki bedenin hala birbirinden vazgeçemiyor olmasını aptallık olarak görüyorum. evet, sen ve ben. bizler de en az diğerleri aptalız. "gitme, kal" diyemeyecek kadar; "durma, git" diyemeyecek kadar aptalız. tüm bedenim uyuştu, bana dokunuşunun artık bir anlamı yok. diğer herşey gibi bu da anlamını yitirdi.

"gitme, kal.
dur, gitme.
herşey daha güzel olacak.
çok daha mutlu olacağız.
bulutlara değecek kanatlarımız."
diyemem sana.
belki başka zaman.
çokdahagüçlüveumutluyken.
herşeypırılpırılken.
belki o zaman..

"kalma, git.
durma, git.
hiçbir şey düzelmeyecek.
hiç mutlu olamayacağız.
havalanmaya çalışırken kanatlarımız kırılacak"
desem?
ölebilsek keşke.
böyleceyenidenbaşlayabilirdik.

başka bir bedende, başka bir zamanda, başka bir yerde, yeniden... küçük ellerimiz, saat başı emebileceğimiz çifter çifter memelerimiz olurdu. sarılıp sarmalanmak hoş değil, kabul ediyorum. ama insan bazen hareketsiz kalıp, sadece ağlamak istiyor. hem, kel kel takılıp, aynalara ihtiyaç duymamanın neresi kötü? bi' denesek, deneyebilsek... herşeyin başı doğum, herşeyin sonu ölüm. başı da sonu da bile bile yaşamak, bunların tadını çıkarmak keyifli olurdu değil mi? sabahın altısı. yanıbaşımda uyuduğunu sanıyorsun. asırlardır uyumuyoruz güzelim, hala neyin savaşını veriyorsun? uzun zaman önce vazgeçmeliydik bunu yapmaktan. gözleri kapalı tutup, zamanı emmenin bir anlamı yok. bir kaç saat sonra buradan gideceksin. bir daha dönmemen gerektiğini söyleyeceğim. bunu, sanki yüzyıllardır duyuyormuş gibi normal karşılayacaksın. başka bir zaman, başka bir yerde, başka bir bedende tekrar buluşacağız. sana yine gitmen gerektiğini söyleyeceğim. sen yine bana gülümseyeceksin. ve yine, yine, yine, yeniden... birbiri için var olan iki ruhun, sonsuza dek birbirine bağlı kalması, hiçbir şeyin zaman aşımına uğramaması kutsallık ise, sen azizesin, ben de furkan.

Perşembe, Mart 08, 2007

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

8 Mart 1857 tarihinde New York kentinde 40.000 dokuma işçisi insanca çalışma koşulları istemiyle greve başlamış. Ancak polis grevcilere saldırmış. Çıkan yangında çoğu kadın 129 kişi can vermiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. 1910 yılında Almanya Sosyol Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin; 8 mart 1957 tarihinde çıkan yangında ölen kadın işçler anısına 8 Mart'ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisini kadınlar toplantısında dile getirmiş. Oy birliği ile kabul edilmiş. O günden beri 8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanıyor.

Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun hanımlar.

Lütfen : Kadına Yönelik Şiddete Son!
yarım doğanlar, ruhu iki arada bir derede kalanlar, pazartesi nefretiyle beslenen daywalker'lar, karbondioksit soluyan miralar, pijama giyen ninjalar, huzuru emen lenaton.. hepsinden bir parça var içimde. bu işin sonu nereye varır bilemem ama, bazen -hele ki tan vaktiyse- kendimi çok daha farklı hissediyorum. herşey göründüğünden daha değişik gibi geliyor. mabedimde -duvarları turuncu renkli odamda- her gece dans ettiğim nyph bile aynı şeyi söylüyor bana. tavanıma çizdiğim güneş sistemi de bu konuda bizimle hemfikir. bu farklılığın üzerimde yarattığı etkinin olumlu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. hatta bu durum hoşuma bile gitmeye başladı sayılır. eskisinden daha enerjik, daha hareketli hissediyorum kendimi. öyle ya, yorulmak nedir bilmeyen gecenin özü nyph bile artık hızıma yetişemiyormuş; paramour pink ile geldiği yere geri dönerken geminin tayfalarından birine söylemiş bunu.

off!

herşey bir yana, içimi binbir parçaya bölen peri masalları bir yana, her gece yeni bir savaş verdiğim hipilik bir yana, yokluğunun doğurduğu yalnızlık hissiyle başa çıkmaya çalışan nixi'nin çektiği eziyet bir yana, dönüp dolaşıp geldiğim, geride bırakıp pişman olduğum, unutup tekrar hatırladığım, semeres gibi yokluğunda da, varlığın da yanıp tutuştuğum tek şey, yani sen bir yana...

her başlangıcın sonu sen oluyorsun. açılan her kapıda senin yanın, gidilen her yolda senin izin, baktığım her aynada senin yüzün var.

bu dünyada herşeyin anlamını yitirmesini sağlayan, zamanın durmasını neden olan, yaşamın tüm renklerini solduran tek bir şey var, o da ne biliyor musun?

Çarşamba, Mart 07, 2007

uzun zamandan beri birbirlerini görmüyorlardı. uzun zamandan beri gözgöze gelmemişlerdi. birbirlerinden ayrı kalamayacaklarını anlamaları biraz uzun sürmüştü; öyleydi ya, ikiside bu konuda çok güçlüydü, en azından öyle olduklarını sanıyorlardı. aradan 981239813 milyon ışık yılı geçti; ama onlar için hiçbir şey degişmedi. ayrı kalmayı başaramayacaklarını anlayınca tekrar buluşmaya karar verdiler. köşe başındaki asırlık kafede buluştular. etrafta anlamsız ve bir o kadar da soğuk bakışları saymazsak, can sıkıcı, rahatsız edici pek bir şey yoktu. içerde kuytu bir köşeye geçip oturdular. gözgöze geldiler. birbirlerini tekrar görebilmenin yarattığı o huzur, akıllarına kazınmıştı; o duyguyu uzun yıllar unutacak gibi görünmüyorlardı. bir süre birbirlerine sadece gülümsediler. tek amaçları birbirlerini görebilmekti; konuşup başka şeyleri düşünmeyi neden istesinlerdi ki.. aradan biraz zaman geçti. adam bir anda onun elini tuttu ve kendi göğüsüne bastırdı : "bak çarpmıyor" dedi, "sen yoksun diye çarpmıyor." bunları duyan kadın için zaman tamamen durmuştu, karşısındaki insanın hayatına devam edebilmesi için onun varlığına gereksinim duyguğunu, sevdiği, hayır hayır, taptığı kişiden duymak ona sonsuzluğu, yani zamanın durduğu o eşsiz anlardan birini yaşatmıştı. herşey şimdi çok daha güzeldi. taptığı o insandan bunu duymak, hayatı bir anda olduğundan daha güzel hale getirmişti. şimdi ayağıya kalkıp "artık herşey daha güzel" diyebilecek kadar güçlü hissediyordu kendini. ya taptığı o kişi? o ne hissediyordu? tabii ki herşeyi; ama aynı zamanda hiçbir şeyi. o an aşık olduğu kadından başkasının kendi dünyasında olmayışının, diğer herşeyin kendi dünyasından silinişinin verdiği hazzı, içinde patlayan havai fişeklerle kutluyordu. patlayan her fişek, kendi gökyüzünü aydınlatıyor, karanlığa yok olması için göz dağı veriyordu. şimdi herşey onun için çok daha aydınlık görünüyordu. ikiside bu anın hiç bitmemesi istiyordu. tanrıdan aynı anda aynı şeyi dilemişlerdi. peki ya bu dilekleri gerçekleşecek miydi?

hayır.

unutma; böyle şeylerin sonu hiç iyi bitmez.
bu bir kuraldır, oğlum.

Geceden tütenler..

Tecciztecatl: ne doğmaz güneşmiş böyle..
Elpis: değil mi? bazen hiç doğmayacakmış gibi geliyor.
Tecciztecatlı: galiba sandığımdan çok daha karmaşık bir sistemi var; zaten hiçbir şey göründüğü gibi değil.
Elpis: geceyi hiçbir zaman gündüze değişmedin ki sen, şimdi bu gündüz sevdası ne diye?
Tecciztecatl: bir aydınlığı daha atlayıp tekrar karanlığa gömülme sevdası desek ona?
Elpis: bak işte, yine aynı şeyi yapıyorsun.
Tecciztecatl: alış artık.
Elpis: alışmak kadar korkunç bir şey yok
Tecciztecatl: belki...
Elpis: hep demez misin, alışmak öldürür, diye?
Tecciztecatl: ölüm sanıldığı kadar korkunç bir şey değil ki
Elpis: peki neden öldürür diyorsun?
Tecciztecatl: ölüm sadece bir son, alışkanlıksa öldürüyor, yani alışkanlık bir bakıma sonu getiriyor
Elpis: her gün ölüyormuş gibi konuşuyorsun
Tecciztecatl: sence ölmüyor muyum?
Elpis: eğer öyleyse, ben de en az senin kadar ölüyorum.
Tecciztecatl: marifet değil pek.
Elpis: hürel'in bir şarkısı vardı, bir sevmek bin defa ölmek demekmiş, bin defa ölüpte ölememekmiş, diye.
Tecciztecatl: evet, o da bizim gibi her gün ölüyordu galiba, yoksa o parçayı yazamazdı zaten.
Tecciztecatl: eee, doğmadı hala? ah Utu ah!
Elpis: ya bırak ne hali varsa görsün.
Tecciztecatl: bıktırdı zaten..

Pazar, Mart 04, 2007

Ne kadar uzak durmaya çalışsan, o kadar fazla çekiyor canın. Unutmaya çalışmak için çırpınsan da, yüzünü, sesini, sana dokunuşunu.. olmuyor, beceremiyorsun. Seni unuttuğumu sandığım anda, alevleniyor içimde bir şey, en başa dönüyorum tekrar. Böyle devam ediyor yaşamım, kısır bir döngünün içinde.

O’nun dediği gibi: “ Elimde olsa kesip atarım hayatı, bir köşede bırakırım beni, sen olmak için, seninle olmak için dönerim sana.