Cuma, Eylül 30, 2005
Soğuktan etkilenmeyen yapraklar, donmuş ağaç kökleri, şekilden şekle giren gri bulutlar, bir türlü yakınlaşamadığım ışık kütlesi, ağıt yakan rüzgar ve sadece benim duyduğum bir bebek ağlaması.. Benim durumumda olmayı istemeyeceğini, ama bulunduğum durumun ne kadar kötü olduğunu tahmin ettiğini ve bunları yaşadığını çok iyi biliyorum. Söylemek istediğim şey şu : “Ne kadar korkunç görünürse görünsün, çıkış yolunu bilen mutlaka biri vardır, kendin çıkamıyorsan, seni çıkartacak birini bul.” O yüzden bu yazıları okuyorsan, seni tanımıyorsam, beni tanımıyorsan, hayatımızda hiç karşılaşmadıksa, gerçekten özel görüyorsan, seni özel göreceğimi düşünüyorsan ve en önemlisi çıkış yolunu biliyorsan, kayboldum, lütfen beni bul.
Perşembe, Eylül 29, 2005
Dünya çok daha güzel olacak..
"Güç dengeleri değişecek, varlığımız yok edici olacak, küskün gökyüzü son kez gözyaşı dökecek ve hepiniz kıçımı öpeceksiniz"
Ne olduğunu anlamadık, cümleyi böyle bitirebileceğini hiç kimse tahmin etmemişti. Önce bir suskunluk oldu, herkes birbirine baktı. Bu duruma anlam verememiştik, afallamıştık. Böyle bitmemeliydi, böyle son bulmamalıydı konuşma.. Hayata dair, hayatın anlamına dair öyle çok şey söylemişti ki, öyle çok bağlanmıştık ki sözlerine, bu sonu görünce hepimiz yıkıldık. Kimse onun kıçını öpmek istemiyordu, yüzlerinde ki ifade bunu gösteriyordu. Sadece yolundan gitmek istiyorduk, bir yeniliğe uzanış, bir devrimin başlangıcı, yeniden varoluş.. Bizi bunlar ilgilendiriyordu, onun kıçını öpmek değildi beklediğimiz. Hayal kırıklığı galiba tek alışkın olduğumuz şeydi. Bu yüzden uzun sürmedi yaşadığımız şok. Oluruna bıraktık, kıçını öptürtmek isteyen bir insan daha geldi, yakında gider diye düşündük. Şimdi bekliyoruz, birilerini öpmektense beklemek daha mantıklı. Bir umut, mutlaka, eninde sonunda kıçını öptürtmek istemeyen biri çıkacak. İşte o zaman beklentilerimiz gerçekleşecek. Dünya çok daha güzel olacak, bana inanın evlatlarım..
Çarşamba, Eylül 28, 2005
Merak etme, acıtmıyor..
Göründüğünden çok daha büyük, çok daha karanlık, çok daha derin ve dipsiz.. Bir şey olmaz canım, at kendini. Arkada bıraktığın hiç bir şey yok nasıl olsa?.. Kaybedeceğin bir şey de yok. Merak etme, acıtmıyor. Hissetmeyeceksin bile. Öyle çok düşeceksin ki içime, öyle çok batacaksın ki.. Bir yerden sonra durmak için yalvaracak ruhun. O kadar büyük, karanlık ve derinim işte..
Pazartesi, Eylül 26, 2005
Hayır, 2 + 2 = 5!
Görünüşe bakılırsa sadece ürüyoruz. Kaldırımlar eskiyor, buz gibi suyu olan çeşmelerden eser yok. Bıraktıklarımızdan çok, bizimle beraber götürdüklerimiz sardı dünyayı. Her gidişte yeni bir parça kopardık ve yok olurken yok ediyoruz. Yok olan tek biz değiliz, bizimle birlikte götürdüklerimiz.. Akışına bırakılmış her şey. Tepkisiz, bitkin, 2+2 = 4 olduğunu kabullenmişiz.
Elimizde kumanda, tek değiştirebileceğimiz şeyin karşısında öldürüyoruz kendimizle birlikte zamanı. Her dakika yaşarken ölüyoruz, her dakika yeniden doğmak varken. Her dakika eksiliyor bir yanımız, her dakika yeni bir şey eklemek varken.
Kabullenmek.. Tek korkunç şey bu, diğerleri geçici. Kabullendikten sonra yapabileceği bir şey kalmıyor insanın.
Öldürdüğümüz şeyi bekliyoruz, zamanı. Oysa ki atacağımız sadece bir adım, aldığımız bir nefes kadar kolay.
Bir şey bırakmak için nerede o çabamız? Nerede irademiz, karşı çıkmak, daha iyisini istemek.. Nerede ben? Nerede siz? Daha doğrusu ; nerede değerini bilmediğimiz, bizi biz yapan benliğimiz?..
Elimizde kumanda, tek değiştirebileceğimiz şeyin karşısında öldürüyoruz kendimizle birlikte zamanı. Her dakika yaşarken ölüyoruz, her dakika yeniden doğmak varken. Her dakika eksiliyor bir yanımız, her dakika yeni bir şey eklemek varken.
Kabullenmek.. Tek korkunç şey bu, diğerleri geçici. Kabullendikten sonra yapabileceği bir şey kalmıyor insanın.
Öldürdüğümüz şeyi bekliyoruz, zamanı. Oysa ki atacağımız sadece bir adım, aldığımız bir nefes kadar kolay.
Bir şey bırakmak için nerede o çabamız? Nerede irademiz, karşı çıkmak, daha iyisini istemek.. Nerede ben? Nerede siz? Daha doğrusu ; nerede değerini bilmediğimiz, bizi biz yapan benliğimiz?..
Öldükten sonra anladım
-Anne çocuklar ölünce nereye gider?
-Çocuklar ölmez ki yavrum.
Çocukken böyle demişti bana annem. Öyle değilmiş ; öldükten sonra anladım..
-Ölür anne, çocuklar ölür. Ölümün en acı yanını göstere göstere ölür..
-Çocuklar ölmez ki yavrum.
Çocukken böyle demişti bana annem. Öyle değilmiş ; öldükten sonra anladım..
-Ölür anne, çocuklar ölür. Ölümün en acı yanını göstere göstere ölür..
Pazar, Eylül 25, 2005
Küçük bir sıyrık..
Dudağım kanıyor. Bir sızı var, bir de kırmızı ve tuzlu bir sıvı. Çok küçük şeyler bile nasılda etkiliyor insanı. Birden değiştiriveriyor. Çok daha farklılaşıyor insan. Küçük bir sıyrık, nasılda bu kadar vücudumda etkili olabiliyor çözemiyorum. Birde senin bıraktığın izi düşününce..
Cumartesi, Eylül 24, 2005
Bulutlara değdi kanadı..
Küçük bir martı bu Jonathan,
Küçük bir martı okadar..
Uçmak istiyordu Jonathan,
Uçmak istiyordu ama farklı Jonathan..
Bir gün çok yükseğe çıktı Jonathan,
Bulutlara değdi kanadı..
Küçük bir martı okadar..
Uçmak istiyordu Jonathan,
Uçmak istiyordu ama farklı Jonathan..
Bir gün çok yükseğe çıktı Jonathan,
Bulutlara değdi kanadı..
Heppi börtdeey tuuu yu!

Bügün tanıdığım iki insanın doğum günü. Biri arkadaşım Ksenon. Hediye olarak bir bidon hidrolik alınmış kızcağıza :) Digeri ise yengem. Şimdilik onun hediyeleri hakkında bir bilgim yok, zaten ona alacağım hediyeyi hala kararlaştıramadım. Birşeyler bulacağız artık. Her neyse, ikisininde doğum gününü kutlar, hayatlarında her zaman benim gibi iyi dostlara sahip olmalarını temenni ederim:P Iyi ki doğdunuz kızlar..
Perşembe, Eylül 22, 2005
Gına geldi.
Önce ki hali..
Sonra ki hali..
3 gündür bu böyle devam ediyor. Gına geldi. Bana yemek yapacak ya da yapmayı öğretecek bir kurtarıcıya ihtiyacım var.
P.S: Bir arkadaş "Gına kim yaa?" diye sorunca "Gına"nın ne olduğunu açıklamayı uygun gördüm.
Gına: Bıktıran usandıran bunaltan sinir stres sahibi yapan.
Exp: "Gınaaa geldi be! Yeter artik, ilk fırsatta ayrılacam.. Hıh!"
Okyanus gözlüm
Gözlerinden kendimi alamadığım,
Ruhumu parçalar her bakışın
Aklımı alışın, çırpınışım..
Kimseye söyleyemediğim,
Her dakika nefessiz kalışım..
Bedenime sahip olan
Beni bende tutsak bırakan
Ben sadece seninle,
Yanındayken özgürüm..
"Doğukan TOPRAK"
P.S: Şu resmi çeken şahsiyet, aynı zamanda şiir'i de yazan kişidir. Resmi çeken kişiden resmi çekilen kişiye yazılmıştır. Zaten o insanın gözlerinden esinlenerek bu şiir ortaya çıkmıştır. İçinde çok fazla aşk, tutku, bağlılık vardır. Fazlasıyla yoğundur. Tehlikelidir. Ateşle yaklaşmayınızdır.
Ruhumu parçalar her bakışın
Aklımı alışın, çırpınışım..
Kimseye söyleyemediğim,
Her dakika nefessiz kalışım..
Bedenime sahip olan
Beni bende tutsak bırakan
Ben sadece seninle,
Yanındayken özgürüm..
"Doğukan TOPRAK"
P.S: Şu resmi çeken şahsiyet, aynı zamanda şiir'i de yazan kişidir. Resmi çeken kişiden resmi çekilen kişiye yazılmıştır. Zaten o insanın gözlerinden esinlenerek bu şiir ortaya çıkmıştır. İçinde çok fazla aşk, tutku, bağlılık vardır. Fazlasıyla yoğundur. Tehlikelidir. Ateşle yaklaşmayınızdır.
Sevda kuşun kanadında..
Dağbaşında rastladım aksakallı birisine
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona "Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?"
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın..
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın..
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona "Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?"
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın..
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın..
Çarşamba, Eylül 21, 2005
Ruhum
Ne zaman geldin ruhum
Görmedim seni
Uçaktan atlarken unuttum galiba
Özledim...
Vahohoho.. Laylaila..
Görmedim seni
Uçaktan atlarken unuttum galiba
Özledim...
Vahohoho.. Laylaila..
Pazartesi, Eylül 19, 2005
Pazar, Eylül 18, 2005
Kişisel bir şey
Garip geliyor dostlar
İz bırakmadan kaybolunca
Bilirim geri gelmezler, ama
En güzel günleriydi onlar hayatımın..
İz bırakmadan kaybolunca
Bilirim geri gelmezler, ama
En güzel günleriydi onlar hayatımın..
Geleceği görüyorum
"Kişisel bir şey değil bu. Bazı şeyler olması gerektiği için olur, nedeni sadece budur. Üzülme, daha atacağın bir çok adım var, yeter ki hayatında çizeceğin yolu uzun tut. Hiçbir zaman kaldıramayacağın bir yük vermedim sana. Zamanı geldiğinde hafifleyecek ve bir gün yok olduğunda farkına bile varmayacaksın. Bu yüzdendir kendi rahatlığım. Bu yüzdendir suratımda ki tebessüm. Açık konuşmak gerekirse; arkana baktığında orda olmayacağım. Hiçbir zaman yanındaymışım gibi hissetmeyeceksin kendini. Yol bensiz hiç bitmeyecekmiş gibi görünecek. Bu halde bıraktığım için seni, hep nefret edeceksin benden. Aklından bir türlü çıkmayacağım. İsmimi duymak bile adımlarını yavaşlatmaya yetecek. Bu halin ne? Dürüstlüğüm neden bu kadar acıtıyor canını? Söylediğim her şey niye bu kadar yıkıcı geliyor sana? Sadece gerçeği gösteriyorum. Olacakları. Geleceği görüyorum, geleceğinde neler olacaklarını söylüyorum. Orada benim yerimin olmadığını da biliyorum. Hadi git, bir daha gelmemek üzere. İsmimi unut, yaşadıklarımızı, birlikte söylediğimiz şarkılarımızı.. Ama şimdi söylediklerimi asla!"
Avesh Rahesh Non - Ruhum'u kaybettim, hükümsüzdür - Fırat yayınları
Avesh Rahesh Non - Ruhum'u kaybettim, hükümsüzdür - Fırat yayınları
Cuma, Eylül 16, 2005
Dünyayı yeniden programlamak istiyorum
Başlangıca dönmek, dünyayı yeniden programlamak, gözyaşının tuzlu değil de tatlı, aşkın sonsuz, sevginin kutsal olmasını sağlamak istiyorum. Aldığımız her nefesin karbondioksit verdiğimiz nefesin oksijen olmasını, böylece dünyadan her zaman alan taraf olmamıza gerek kalmamasını istiyorum. Bizimde işe yarar bir canlı olduğumuzu gösterebilmek istiyorum. Yaşadığım şu gezegene hiçbir yararımın olmadığını düşünmeden, elli yıl sonrasının bile daha güzel olacağından emin olmak istiyorum. Her F5’e basıldığında kendi kendini yenilemesini, bir virüs yazılımının olmasını, hard-diskinin hiç dolmamasını, ram’inin kingston olmasını, mouse’un da benim kontrolümde olmasını istiyorum. Ne? Çok şey mi istiyorum? Hadiii canım.
Herkes "At Gözlükleri"ni taksın!
Bu dünyada başını belaya sokmamak için tek yapabileceğin şey düz bir çizgi üzerinde hiçbir yöne sapmadan direk önüne bakarak ilerlemek galiba. İnsanın at gözlüklerini de takmadan sokağa çıkmaması gerekiyor sanırım. Etrafında yaşanan tüm kargaşanın bir sebebinin olduğunu düşünmek ya da düşünmemek önemli değil, önemli olan hiçbir şey olmuyormuş gibi davranabilmek. Karşıdan gelen insanların yüzlerine değil de bir karış yanlarına bakarak, onları görmüyormuş gibi yapıp yok sayabilmek. Yapılması gereken şey bu, en azından bir süreliğine. Ta ki dünyanın ilk yaratıldığı güne geri dönene kadar. Bunun imkansız olduğunu söyleme, her şeyin bir sonu varsa eğer bir başı da var.
Çarşamba, Eylül 14, 2005
Alıntılar
"Benden öncekinden bana kalan pek bir şey yok, kalıtımsal bir durum değil. Ben tamamen yepyeni bir ürünüm, diğerlerinden çok daha farklı. Beni geçmişe bağlayan bir hat yok, birden ortaya çıktım, tarih saylarından muafım. Attığım her adım benim için küçük ama insanlık için çok büyüktür. Yeni bir sayfadır. Yeniliğin ta kendisidir. Sonum bilinmez, tahmin edilemez. Yeni bir yüzyılım, yeni bir evrene ulaşmak için buradayım. Alışkanlıklarınızdan kurtarmaya geldim, farkı anlamanıza yardımcı olacağım. Kusursuz güzelliğin ne olduğunu göreceksiniz.. Göründüğümden daha anormalim, korkunç bir potansiyel var, patlayacak gibiyim, benden sakının, sinirlendirirseniz eğer; hepinizi teker teker yiyebilirim. Suyumdan giderseniz, güzele ulaşacaksınız. Hepinizi varlığın temeline götüreceğim. Orada tekrar var olacaksınız. Yenilenip sıfırdan başlayacaksınız. Şansa ihtiyacınız olmayacak. Şans faktörü zamanın kendisiyle birlikte ortadan kalkacak. Kusursuzluğun ne olduğunu anlayacaksınız. Durağanlıktan kurtulacaksınız. Evrenin yok oluşunu çıplak gözlerinizle yeni yuvanızdan izleyebileceksiniz. Hepinizin için farklı bir güneş yaratılacak. Beyaz kanatlarınız olacak, bulutlara dokunabileceksiniz.. Önümde diz çökün evlatlarım, ben sizler için geldim, sizler için varım. Kurtarıcınız benim. Sizi götürmeye geldim. Birbirinizin ellerini tutun, gözlerinizi kapatın ve doyuncaya kadar nefes alın; çünkü bu evrende yapabileceğimiz son şey olacak. Sona yaklaşıldı, yeniliğin başlangıcına olan yolculuk artık başlıyor, şimdi tam sırası!"
Avesh Rahesh Non - Ezelin yok oluşu - Fırat yayınları.
Avesh Rahesh Non - Ezelin yok oluşu - Fırat yayınları.
Alıntılar..
“Pek bir farkı yok, göründüğü gibi, olması gerekende bu. Yanılmıyorsam 3 yıl oldu, kimseye söyleyemediğim tek şeysin.. İşte karşındayım, gözünün önünde ve artık saklanmayacak kadar da güçlü.. Kes ağlamayı, çok çirkin görünüyorsun.. Bak telefonun çalıyor cevap vermeyecek misin? Arayan o, öyle değil mi? Hayatının anlamı, yaşam kaynağın.. Onun yüzünden bırakıp gitmiştin beni, onun yüzünden hep bir parçam eksik gezdim.. Seni benden çaldığına hala inanmak istemiyorum, öyle farklı sevdim ki seni ; kendimi sende unuttum, yeşil çizgili koltuğunda, hala orada mıyım? Beni bana ver.. Artık ben olmadan yaşayamıyorum. Dayanamıyorum..”
N. J. Goldstone – Beni bana ver – Fırat Yayınları 4. Baskı
N. J. Goldstone – Beni bana ver – Fırat Yayınları 4. Baskı
Salı, Eylül 13, 2005
Herşeyin sorumlusu Kuby
Mekan: Brezilya, Duu bar.
Herşeyin sorumlusu Kuby. Ondan intikamını almalısın. Sende biliyorsun dostum, bu onun yanına kalmamalı. Olmadığın biriymis gibi seni "ona" anlatması, arkandan konuşması, yalan söylemesi.. Bunlar affedilebilecek şeyler degil Tony!.. Ne yapacaksan bir an önce yap, böyle boynu bükük şekilde hiçbir yere varamassın.. Silkelen biraz! Hadi içelim canım..
Herşeyin sorumlusu Kuby. Ondan intikamını almalısın. Sende biliyorsun dostum, bu onun yanına kalmamalı. Olmadığın biriymis gibi seni "ona" anlatması, arkandan konuşması, yalan söylemesi.. Bunlar affedilebilecek şeyler degil Tony!.. Ne yapacaksan bir an önce yap, böyle boynu bükük şekilde hiçbir yere varamassın.. Silkelen biraz! Hadi içelim canım..
Pazar, Eylül 11, 2005
Ağlamaktan burnun kıpkırmızı olmuş..
Mekan: Turkiye, Benim ev.
Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilmiyorum, söylenebilecek en dogru cumleyi kurmak için cabalıyorum ama başarabileceğimi pek sanmıyorum. Evet durum hakkaten berbat, kızmakta üzülmekte sonuna kadar haklısın ve ne desen yeridir. Böyle olmasını elbette bende istemedim, kimse istemedi. Ne kadar üzerinde dursak da bu böyle değiştiremeyiz. Artık geride kaldı, yaşandı bitti. Şu haline bak, kendini bırakmış, bitkin haldesin.. Ağlamaktan burnun kıpkırmızı olmuş, artık üzülme, sirkelen biraz. Her zaman güclü oldun, her zaman yanımdaydın. Birlikte uyuduk, birlikte uyandık, sabahladık gecelerce.. Aramızdan hiç su sızmazdı. Simdi bu halde görünce seni.. Unutmak lazım, lütfen kendine gel, bu şekilde devam edemezsin Tony!
Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilmiyorum, söylenebilecek en dogru cumleyi kurmak için cabalıyorum ama başarabileceğimi pek sanmıyorum. Evet durum hakkaten berbat, kızmakta üzülmekte sonuna kadar haklısın ve ne desen yeridir. Böyle olmasını elbette bende istemedim, kimse istemedi. Ne kadar üzerinde dursak da bu böyle değiştiremeyiz. Artık geride kaldı, yaşandı bitti. Şu haline bak, kendini bırakmış, bitkin haldesin.. Ağlamaktan burnun kıpkırmızı olmuş, artık üzülme, sirkelen biraz. Her zaman güclü oldun, her zaman yanımdaydın. Birlikte uyuduk, birlikte uyandık, sabahladık gecelerce.. Aramızdan hiç su sızmazdı. Simdi bu halde görünce seni.. Unutmak lazım, lütfen kendine gel, bu şekilde devam edemezsin Tony!
Cuma, Eylül 09, 2005
Bang bang (My baby shot me down)
I was five and he was six
We rode on horses made of sticks
He wore black and I wore white
He would always win the fight
Bang bang, he shot me down
Bang bang, I hit the ground
Bang bang, that awful sound
Bang bang, my baby shot me down
Seasons came and changed the time
When I grew up, I called him mine
He would always laugh and say
"Remember when we used to play?"
Bang bang, I shot you down
Bang bang, you hit the ground
Bang bang, that awful sound
Bang bang, I used to shoot you down
Music played and people sang
Just for me the church bells rang
Now he's gone. I don't know why
And till this day, sometimes I cry
He didn't even say goodbye
He didn't take the time to lie
Bang bang, he shot me down
Bang bang, I hit the ground
Bang bang, that awful sound
Bang bang, my baby shot me down
We rode on horses made of sticks
He wore black and I wore white
He would always win the fight
Bang bang, he shot me down
Bang bang, I hit the ground
Bang bang, that awful sound
Bang bang, my baby shot me down
Seasons came and changed the time
When I grew up, I called him mine
He would always laugh and say
"Remember when we used to play?"
Bang bang, I shot you down
Bang bang, you hit the ground
Bang bang, that awful sound
Bang bang, I used to shoot you down
Music played and people sang
Just for me the church bells rang
Now he's gone. I don't know why
And till this day, sometimes I cry
He didn't even say goodbye
He didn't take the time to lie
Bang bang, he shot me down
Bang bang, I hit the ground
Bang bang, that awful sound
Bang bang, my baby shot me down
Perşembe, Eylül 08, 2005
Yapilacaklar..
2 saat icinde yetiştirmem gereken bi ton iş var ve ben hala irademe yenik düşmüş vaziyette nete girmis bloglara göz gezdirmiş bi kaç kişiyi bıdılamış ve yetmezmiş gibi bir de blog yazma cürretinde bulunmuş biri olaraktan saygılarımı sevgilerimi sunar ve girişimi başlıkta da görüldüğü gibi yaparım.
Kiraladığım 3 yen filmi tekrar aldığım yere götürmek zorundayım.Yeni kiralanan (jakuzi'li:P) eve bir kaç eşyayı götürmeliyim.Bankaya gidip kendi hesabima para yatırıp daha sonra internet bankacılığından yararlanarak başka bir hesaba havale yapmalıyım (Böylece havaleye ücret ödemem gerekmiyecek)Acik ogretime gidip bir yakının diplomasını almalıve diger bir yakınımın orda ki kaydını yenilemeliyim. Bunu yapmam icin alacağım formu doldurtup baska bir bankaya para yatırıp aldığım dekontla tekrar geri iade etmeliyim. Yuh.. (Şahsın kendisinin gelmesi gerekiyormuş)Universiteye kayıt için gerekli olan evrakları öğrenmem gerektigi icin büroya gitmeliyimve istenen evrakları hazırlayıp kaydımı yapmalıyım. (kayıt evrakları adresime postalanacakmış) Bunun icinde bankaya gidip para yatırmam gerekecek ve açık konuşmak gerekirse tamamlıyabilecegimi hic dusunmuyorum. (Medyum olmalıyım)
Kısaca bunları anlatmak pek bi yarar sağlamamış gibi görünebilir. Oysa ki çok fazla işe yaradı. Ezberledim. Hersey planlanmış sekilde yürüyecek. 35 derece sıcaklıkta yapacağım bu işleri başarabilmem icin dualarınızı eksik etmeyiniz diyorum. Adios.
Saat şuan: 17:06. Üzerini çizdiklerim yapıldığı anlamına geliyor. Bi kaç saat için hiçte fena sayılmaz ;)
Çarşamba, Eylül 07, 2005
Orada olmasada olurdu?..
Yeni kiraladığımız, yeni bir binanin, yeni bir odasinin, yeni bir penceresinden yeni bir aksamda bu kente bakarken, isildadigini farkettim. Göz kirpiyordu, bir afis gibi yamyassi asilmis duruyordu penceremde. Baktığım yerden pek de gürültücü görünmüyordu. Sessiz sedasız akan bir ırmak gibi, geçip gidiyordu her dakika. Iki dakika sonra ne olacagini bilemeden izliyordum. Sanırım bu kadar merak ediyor olmamin sebibi buydu. Yaşıyordu, nefes alıyordu. Her dakika yaşlanıp, her dakika biraz daha büyüyordu sanki. Ama benden cok kopuktu. Cok fazla bensizdi. Kabullenmemiş, dışlamış ya da farkıma bile varmamıştı onunla olduğumun. Ben onun icin bir hiçtim ya da bilinmeyen. Onun için "olmadığıma" göre ve bana hic bir yarari dokunmadigina gore, orada olmasada olurdu?
Pazartesi, Eylül 05, 2005
Sobelendim, ebelendim, debelendim ve ortaya bu çıktı..
Yeni tanıştığım, gerçi daha tam olarak tanışamadığım ama tanışmış gibi olduğum arkadaşım, gerci daha arkadaş olamadık, arkadaş olma yolunda ilerliyoruz, arkadaş olma yolunda ilerledigim tanismis gibi oldugum şirin biri tarafindan sobelendim. Bunun anlamı 10 tane küçük mutluluğunu yazman gerekiyor. Yazmassan adın piyasada oyunbozan'a çıkıyor. Gayet guzel bir ismim var, degistirmeyi hic istemiyorum. Bu nedenle yazmaya baslayalim:)
1. Bu trafikte, bu kirlilikte, bu sıcakta, bu bu bu bunlara ragmen nefes alabilmek ve kapicimiz şükrü abiye kolay gelsin derken suratında oluşan o tebessümü görebilmek.
2. Cok saglikli olduğumu düşünmüyorum, yatımda yok, ailemde hep birlikte degil, üst komşunun cocuklarıda hic durmuyor. Fakat mutluyum, hic bir sey yolunda olmasa bile kendimi guclu hissediyorum; cunku ne olursa olsun, bir telefonumla tum kan bağımın olduğu insanlarin yardımıma koşacagını biliyorum. Bu cok mutlu ediyor beni.
3. Artık sıgara içmiyor olmak (Uzun zamandan beri ondan kurtulmuş olmanın verdigi mutluluk) Sıgara uzatan insanlara : "Cok sağolun ben kullanmıyorum, bıraktım" demenin verdigi haz.
4. Yaklaşık 12 sene once doğum günümde alınan, elini sıktığın zaman söyledigin seyleri tekrarlayan, kaşları çatmış vaziyette bakan küçük ayıcığım. Dedemin hediyesiydi. Hala yanımda olması mutluluk verici. Yanımda dedemin olmasını tercih ederdim gerci..
5. Sıkıntılı gördüğü her dakika tarot kartlarını hazırlayıp bana "hadi gel, fal bakalım" diyen ve gelecek icin iyi seyler soylemeye çabalayan annemin o ilgisi.. Hic birşeye değiştirmeyecegim tek sey sanırım.
6. Hızlı bir geçis yapalım: Bilgisayar! Internet! Msn! Ve tabiki Blog!..
7. Hız demişken, motor tutkum. Tum sınırları zorlayıp en sonuna kadar gidebilmek. Kendimi özgür hissettiğim bir kaç seyden biri. Hız mı mutlu ediyor motor mu? Ikisi ayni sey diyelim :P
8. Kendim boyayıp kendim döşediğim ve hic bir zaman benden başkasının girdigine pek rastlayamadığım özelim mabedim bir tanecik odam. Acaip sakinlestirir, acaip mutlu eder. Ozel bir koruyucu kalkan kullanır. Dis dunyadan korur beni. Saolsun, Var olsun.
9. Limitsiz kredi kartları :P Ozamanda alışveriş yapmaktan vaktim kalmaz, yorulurum, uykusuz kalırım, asosyalleşirim falan. Vazgectim, limitli ama yeri geldiginde limitsiz olabilecek bir kredi kardı :P
10. Yazmayı es geçtiğim, yazmadığım, yazmaya imkanımın kalmadığı, aklıma gelmeyen tüm küçücük ama üzerimde cok büyük etkisi olan herşey. Iyiki böyle şeyler var iyiki azla yetinip, her cok şeyin mutluluk vermeyecegini biliyoruz. Bunun bilincinde olmak bile mutlu eder insani:)
Sobeliyecek kimsem yok, cok mutsuzum! :P
1. Bu trafikte, bu kirlilikte, bu sıcakta, bu bu bu bunlara ragmen nefes alabilmek ve kapicimiz şükrü abiye kolay gelsin derken suratında oluşan o tebessümü görebilmek.
2. Cok saglikli olduğumu düşünmüyorum, yatımda yok, ailemde hep birlikte degil, üst komşunun cocuklarıda hic durmuyor. Fakat mutluyum, hic bir sey yolunda olmasa bile kendimi guclu hissediyorum; cunku ne olursa olsun, bir telefonumla tum kan bağımın olduğu insanlarin yardımıma koşacagını biliyorum. Bu cok mutlu ediyor beni.
3. Artık sıgara içmiyor olmak (Uzun zamandan beri ondan kurtulmuş olmanın verdigi mutluluk) Sıgara uzatan insanlara : "Cok sağolun ben kullanmıyorum, bıraktım" demenin verdigi haz.
4. Yaklaşık 12 sene once doğum günümde alınan, elini sıktığın zaman söyledigin seyleri tekrarlayan, kaşları çatmış vaziyette bakan küçük ayıcığım. Dedemin hediyesiydi. Hala yanımda olması mutluluk verici. Yanımda dedemin olmasını tercih ederdim gerci..
5. Sıkıntılı gördüğü her dakika tarot kartlarını hazırlayıp bana "hadi gel, fal bakalım" diyen ve gelecek icin iyi seyler soylemeye çabalayan annemin o ilgisi.. Hic birşeye değiştirmeyecegim tek sey sanırım.
6. Hızlı bir geçis yapalım: Bilgisayar! Internet! Msn! Ve tabiki Blog!..
7. Hız demişken, motor tutkum. Tum sınırları zorlayıp en sonuna kadar gidebilmek. Kendimi özgür hissettiğim bir kaç seyden biri. Hız mı mutlu ediyor motor mu? Ikisi ayni sey diyelim :P
8. Kendim boyayıp kendim döşediğim ve hic bir zaman benden başkasının girdigine pek rastlayamadığım özelim mabedim bir tanecik odam. Acaip sakinlestirir, acaip mutlu eder. Ozel bir koruyucu kalkan kullanır. Dis dunyadan korur beni. Saolsun, Var olsun.
9. Limitsiz kredi kartları :P Ozamanda alışveriş yapmaktan vaktim kalmaz, yorulurum, uykusuz kalırım, asosyalleşirim falan. Vazgectim, limitli ama yeri geldiginde limitsiz olabilecek bir kredi kardı :P
10. Yazmayı es geçtiğim, yazmadığım, yazmaya imkanımın kalmadığı, aklıma gelmeyen tüm küçücük ama üzerimde cok büyük etkisi olan herşey. Iyiki böyle şeyler var iyiki azla yetinip, her cok şeyin mutluluk vermeyecegini biliyoruz. Bunun bilincinde olmak bile mutlu eder insani:)
Sobeliyecek kimsem yok, cok mutsuzum! :P
Sevgili kompakt disk..
Yaş 20 oldu, aslina bakarsaniz yakinda 21 olacak. Elbette pek ilginc bir durum degil bu, en azindan disardan gorundugu kadariyla! :) Okul'a basliyorum, kayitlari yapmam icin bi kac gun kosturmam gerekicek. Zaten bugünlerde yaptığım tek şey bu. Koşturmak. Daha yarım saat once yeni bir sirket kurmak icin gerekli olan krediyi almak istiyor olma sebebiyle(Patron olacagiz ya biraz uzun cumleler kurmamız gerekiyor) günsiyad ile toplantıya girdim. 3 Saat boyunca dinledim, dinledim, dinledim. Sonra "Beyin fırtınası" diye bir oyun oynadık. Cok eglenceliydi. Ataç, fıçı ve kompakt disk üçlüsünden bir tanesini secip simdiye kadar denenmemis bir işte kullanmak. Oyun bundan ibaret. Iclerinden tabii ki kompakt disk secildi benim tarafımdan. Üç dakika icinde bir fikir bulmam gerekiyordu. Bende buldum: Isı yalıtımı yapan, diger yandan güneş enerjisini yansıtıp baska bir mekanizmayla birlikte tekrar kullanilabilir bir enerjiye dönüştüren olay. Bir kompask diskle yapilabilecek en ilginc fikir oldugunu dusunuyorum. Fikri benim bulmuş olmamın bu düşünce üzerinde etkisi mutlaka vardır:) Mikrofonu elime alip bu fikri belirttigimde insanlarin bana bakislarinda bir degisiklik oldu gibi geldi, "yeni bir Einstein'mı acabaa?" gibi degil, daha cok "yeni bir manyak mı acabaa?" gibi. Boyle bi tepki alinca ikinci fikrimi belirtmekten korktum. Oda "panjur"du. Gunes ışınlarını içeri almasın direk dışarıya tekrar gondersin boylece televizyonlarımız güneş ışığı yüzünden bulanik gorunmekten kurtulsun diye düşünmüştüm. Daha sonra aldığım tepkiler yüzünden bu düşünceden vazgectim. Slayt gosterisiyle sunumu yapan arkadaş fikrimi cok begendi, onun gaziyla diskolarda tavanlara asılabilir gibi bir fikir beyan ettim. Digerlerinden daha az şaşırtabilecek bir fikirdi ve manyak olarak gorulmek istemiyordum. Daha sonra diger arkadaşlardan yeni fikirler çıktı; fıçıdan bebekler için beşik yapmak gibi ya da ayakkabılık. Ataç konusunda kimsenin bir fikri yoktu. En az 50 kisi vardi ama kimse ataç konusunda bir fikir yürütmedi. Bir ataç bu kadar mi geliştirilme konusunda kıt bir yapıya sahiptir? Belkide suc ataç da degilde onu ortaya çıkaran adamdadır? "Öyle birşey yapmalıyım ki kimse yaptığım şeyi ne geliştirebilsin nede bulundugu konumdan başka bir konuma aktarılıp kullanılabilsin" diye dusunup yaratmış olabilir. Her neyse üzerinde fazla durmanın manası yok gibi. Yaratıcılığımızı ölçmek amacıyla yapılmış olan bu oyunda gercekten ölçtüğümüz cok sey oldu. Tek yaratıcılığımız degildi. Girişimciligimiz, savundugumuz seyin baskalarina kabul ettirebilme, mantıklı bulduğumuz düşünceleri digerleriyle paylaşıp tepki görmekten korkmadan davranabilmemiz, mikrofon bize gelmedi diye hakkımızı savunup benimde fikrimi belirtme hakkım var diyerek söz sahibi olmamız, sosyalleşme, gruplaşma... Daha sayabilecegim bir cok sey var aslinda ama suan icin aklima gelenler bunlar. Kısaca geçiriyor olduğum gün icinde geride kalan bölümden bir kesit sundum size, 3 saatlik bir kesit. Ondan onceside var sonrasida, zaten hep öyle oldu. Taşın arkasındaki mavi tişörtlü, çık bakiyim ordan. Sobee..
Cumartesi, Eylül 03, 2005
En büyük işkence..
Ölümün evinizden içeri girip oturabilecegini, şapkasını dizlerinin üstüne koyup gözünüzün içine baka baka sıranız geldi diyeceğini hayal edin. Ve bunu söylerken, gözbebeklerinin olmadığını farkettiğinizi, icinizi büyük bir korkunun sardığını, köpek bakışı yaparak konuşmadan anlaşabildiginiz bu varlığa(?) yalvardığınızı düşünün:
- Daha yapacak çok şeyim var, hiçbir şey yaşamadım ki ben!?
- Hep böyle söylersiniz zaten.
- Ama daha sevgilimle barışmadım bile, kapıyı çekip gitti ve daha dönmedi.
- Hahahah.
- Neden gülüyorsun?
- Çünkü dönmesini beklememi isteyecek kadar özel görüyorsun kendini.
- Ona, onu sevdigimi bile söyleyemedim. Bir not bırakabilecek kadar vaktim var mı?
- Keyfine bak.
Kapıyı çekip gittin ya, hic dönmemeni istedim. Ne aptallık! Oysaki şimdi dönmeni ve son kez gözlerime bakıp seni ne kadar cok sevdigimi anlamanı isterdim. Simdi sen dönmeden ben gidiyorum. Hic dönmeyeceğimi bilmene rağmen her kapı tıkırtısında benim olduğumu umut edeceksin. Sana bıraktığım tek şey bu: "En büyük işkence". Hoşçakal.
- Daha yapacak çok şeyim var, hiçbir şey yaşamadım ki ben!?
- Hep böyle söylersiniz zaten.
- Ama daha sevgilimle barışmadım bile, kapıyı çekip gitti ve daha dönmedi.
- Hahahah.
- Neden gülüyorsun?
- Çünkü dönmesini beklememi isteyecek kadar özel görüyorsun kendini.
- Ona, onu sevdigimi bile söyleyemedim. Bir not bırakabilecek kadar vaktim var mı?
- Keyfine bak.
Kapıyı çekip gittin ya, hic dönmemeni istedim. Ne aptallık! Oysaki şimdi dönmeni ve son kez gözlerime bakıp seni ne kadar cok sevdigimi anlamanı isterdim. Simdi sen dönmeden ben gidiyorum. Hic dönmeyeceğimi bilmene rağmen her kapı tıkırtısında benim olduğumu umut edeceksin. Sana bıraktığım tek şey bu: "En büyük işkence". Hoşçakal.
Yardım et Reis!
Bugün burdada Cumartesi. Persembe günü gözüme çarpan şu kocaman dolap vardı ya, kaldırıp altına bakmayı istiyordum hani.. Çok ağırmış be!
She always laughs at the most horrible things..
Yine sıkıldım, arka plana şarkı attım. Güzel oldu. Yenilik "iyidir". Gerci iki güne kalmaz, silerim.
Perşembe, Eylül 01, 2005
Teyzelerin teyzesi!
Yeni bir taşınma, yeni bir ev, yeni bir koşturmaca.. Eskiden kaçış ya da yeniye kaçış -gerçi ikisi aynı şey- Teyzelerin teyzesini gonderiyoruz yeni bir eve, yeni bir yasama. Bir yandan uzuyor bu beni, gittigi icin. Bir yandanda hosuma gidiyor, evi kendi ellerimle döşeyeceğim icin. Goz gezdirirken evdeki eşyalara, kocaman bir dolap gordum yıllardır durdugu yerden hic kıpırdamamış. Birden icimden onu yavaşça cekip, altina, arkasina bakmak geldi. Gecmisten beri düşürülmüş ne farklı seyler vardı kimbilir.. Ama cekip bakmadim-en azindan simdilik-
Sayende..
Seninle birlikteyken hep rahat hissettim kendimi. Her zaman farkli gorundun bana. Bakışın, gülüşün, duruşun, nefes alırken, nefes verirken.. Olmadigin zamanlarda, zamanın kendisi olmadı, ilerlemedi sanki.. Uzun zamandır sekiyordum yerimde, uzun zamandır tutukluydum zamansız karakollarda. Simdi varsın diye bir çırpıda bıraktılar beni. Akıyor zaman, ilerliyor dakikalar. Ve artik buyudugumu hissediyorum sayende..