Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Salı, Ekim 31, 2006

Durma, git.

Demek gidiyorsun...
Git...
Bir yanda ölümün alnındaki ter
Bir yanda suya düşen sardunya
Ve sabahın saçlarındaki kırağı kadar ışıyorsun
Hadi durma,
Sırtlayıp o büyük yangının vebalini
Ve sevgisiz bir hayatın bedelini ödemeden git.

Cuma, Ekim 27, 2006

Kaybettiğim her günümün arkasında sen varsın.
Gece mavisi derler ya hani
İnanma!

Rengi yoktur gecenin...
Çok sıfır yenildim sana
Gittin ya
Sebebini anlayamadığım gün
O gün bu gün cömert davranıyor yokluğun bana...

Salı, Ekim 24, 2006

bir mucize gerek bize, gidecek bir başka düş
bir düş ki korkmamış zamanın karşısında
ve bir çağ gerek bize,
ve bir çağ bundan özgür
öyle çok şey var ki bak sana dair

Senden kalan her şey...

İşte böyle zamanlar yüreklenir yalnızlık.
Sabahlara kadar ağlar Çiğdem.
Gözardı ettiğin sözcükler anımsanır.
Bıçak gibi kesince ayrılık.

Senden kalan her şey...
Dökülür karanlığa.

Dökülür karanlığa, yağdığın yağmurlar.
Bir yanın kalmalı, ıslanmayan.
Gölgesinde bekler durur eski bir masal.
Mavi bir kuş kanadında.

İşte böyle zamanlar dönüşür ateş buza.
Usulca bırakır Çiğdem ellerini.
Dalar gider gözleri yollara bir kez daha
Arkasından, geriye bir dönüş yok artık.

Cuma, Ekim 20, 2006

cam ırmağı taş gemi

İç yüzüne eremeden anlatamadığım gölge, bir güneş hikayesini zorunlu kıldığında bildim ki camın özü kum, kumun aslı taş. Ne camı kırmak ne de taşı horlamaktı niyetim. Taş ile camı birleştiren kalemin kalbine en evvel ben hamd ettim. Ama düştüm, camın kırılganlığına, taşın sertliğine. Camın tannanına taşın sessizliğine. Camın özü ateş, taşın özü su değil ki.

Perşembe, Ekim 19, 2006

Yokluğun bana ne verdi biliyor musun sevgili?
Bir avuç hiçliği..
tatsız tuzsuz ve kuru..

biz gibi..

Şöminenin ateşiyle aydınlanan huzur kokulu küçük odada sıcak çikolatamı yudumlarken beni bana anlatan eflatun renkli kitabı okumak.. her cümlede sana rastlamak.. beni ben yapan her şeyin aslında sen olduğunu görmek.. içime işlediğini, senin varlığının benim yokluğum anlamına geldiğini siyah beyaz bir film gibi izlemek.. çaresizce.. ardından gelen üşümüş ve renksiz cevaplarla karşılaşmak.. buz gibi hepsi.. dokununca acıyor canım.. yakıyor içimi.. kendimi bulmayı, kendimi tanımayı beklerken, her kelimenin anlamının sen olduğunu bilmek.. dokunduğum her bedende senin kokunu almak..

ışığından eser yok artık..
etraf karanlık..

şöminenin ateşi şimdi aydınlatmıyor içeriyi..
söndü her şey.. biz gibi..
ellerin üşüyor mu yine, eskisi gibi?
menekşe kokan odandaki perdeleri aralayıp, bak..
dışarıda yağmur var..
benim içimde fırtına..

ya senin?
soldu mu küçük yüreğin?

Cuma, Ekim 13, 2006

Oysa ki..

Biliyormusun az az yaşıyorsun içimde
Oysa ki seninle güzel olmak var..
Kimi sevsem sensin/hayret
Kimi sevsem sensin/senden ibaret.

Demek şimdi gidiyorsun

Git,
aptal bir hayat kur,
içinde beni barındırmayan.

Yusuf Hayaloğlu

Salı, Ekim 10, 2006

"Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben."

Ahmet Altan
Bir hızla, yavaşlayan bir hızla toplarsın ne varsa içinde esen fırtınanın savurduklarından. Bir an sorunudur artık kalkıp gitmek, her şeye hazır olmak..

Cuma, Ekim 06, 2006

Eopbkm Planet

-Ay üssü Alfaz
Ay üssü Alfa
-Burası Ay üssü Alfa. Seni dinliyoruz, tamam.
-Üsse dönemeyecek kadar çok yorgunum, tamam.
-Kendini bize bırak; çekim gücümüz var, tamam.
-Sizin de mi var? :{ tamam.
-Başka kimin var? :S tamam.
-Onun... :| "O kim?" diye sormayın, tamam.
-Tamam :S, tamam.

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Böceğim, hem de kocaman.

Dev bir bahçe böceğiyim ben, kimsenin ezmeye cesaret edemediği. Adım Frataly. Çok çirkin olabilirim ama bence böcek olduğum için çok şanslıyım. Çünkü hayatım bahçelerde geçer. Yeşilliğin içinde doğarım, birkaç yağmur damlası dolu koca yapraklarda ölürüm.

Evcil hayvanlara karşı özel bir sempatim var, patileri hep yumuşak olur ve benden çok çekinirler. Beni gördükleri an, gözleri parlar, eğilir büzülür, bi’ fena olurlar. O yüzden onlarla karşılaşmak, oynamak çok keyifli olur. Çekine sıkıla patileriyle yaptıkları küçük darbeleri hiç acıtmaz canımı, ve bunlar benim çok hoşuma gider.

İstediğim yükseklikten atlayabilirim. Arada bir kanatlarımı kullanırım. Uçarken pırpır diye ses çıkartırım. Bazen kendimi yormam, boşluğa doğru bırakırım siyah bedenimi. Ne kadar yüksek olursa olsun düşünce acımaz canım. Belki ters dönerim, bi süre gökyüzünü seyrederim. Sıkılırsam ince bacaklarımla bi’ kaç airobik hareket yapar eski halime gelirim.

Bir çok böcek arkadaşım var, sağolsunlar çok iyi davranırlar bana. Bok böceği özellikle. En dibe batmış olmanın vermiş olduğu eziklik duygusu yüzüne yansır onun. Suratına baktığında hayatının çoktan bitmiş olduğunu anlarsın ama o bunun farkında değildir. Ölüden tek farkı hareket ediyor olmasıdır. Ama ne olursa olsun iyi çocuktur. Etrafı temiz tutar, ortalıkta bi’ b*k bırakmaz.

Bir de kırkayak’ımız var. Acaip sosyal. Kırk ayağıyla ortama ayak uydurur. Gecenin üçünde gelir, 2 duble atar, şarkılar söyler, 40 üşengeç adımla evinin yolunu tutar. O sarhoş haliyle tebeşirle çizilmiş düz çizginin üzerinde hiç zorlanmadan yürüyebilir. Birkaçmilyon promil alkollü çıksa da gider yirmibeşbin kişiye bale yapar. Ayaklarıyla piano da çalar. Bazen tatile birlikte çıkarız, mecburen otobüsü kiralarız. Kırk ayak için her koltuğa tek tek para öderiz. Olsun, tatil bu, paranın ne önemi var?

Geceyi çok severim. Işığı da öyle. Parlayan her şey ilgimi çeker. Çünkü hepsi sana benzer. Nerede bir ışık görsem, orda olduğunu ümit eder pırpır uçarak oraya gelirim. Seni orda bulamayınca sinirlenir, bunu kabullenemez ve kendimi oradan buraya vururum. Sersem olana kadar, seni unutana kadar çarparım etrafa. Ve yere düşerim, başım döner, aklım durur, bi’ süre unuturum yokluğunu. Kendime geldiğimde sabah olmuştur, güneş doğmuş her şey yeniden başlamıştır. Seni yeniden hatırlarım, yeniden sevmeye başlarım. Seni canım çeker, kendimi çok eksik hissederim. Seni bulmak için geceyi beklerim. Işıklar yanar, parlar gece. Seni bulabilmek için uçarım pırpır… pırpır… pırpır…

Biter gece, ve ben yine bulamam seni.

Seni çok özledim Lampyris
Işığını özledim.
Gecemi aydınlatan varlığını özledim.
Zeytin gözlüm sana meylim nedendir
Babaannemin sevgilisi dedemdir.

Kih kih kih

Pazar, Ekim 01, 2006

Zavallı Dünya, nasıl dayanabiliyorsun bana?