Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Cuma, Ağustos 07, 2009

atlar, rüyalar, kağıttan hayaller...

Hayatımda atı ilk gördüğümde 7 yaşındaydım. Annem bizi doğup büyüdüğü çiftliğe götürmüştü. Onlarca hayvanın yaşadığı, içinde kaybolabileceğiniz cinsten büyük bir çiftlikti. Oradayken kendimi büyük bir sirkte yaşıyor gibi büyülenmiş hissederdim. Hele ki atları izlerken… Hepsinin kendine has bir öyküsü varmış gibi gizemli bir şekilde kocaman gözleriyle size bakarlardı. Ve o anlarda insanın içinde yanlarına gidip başlarını okşamak için büyük bir istek doğardı. Yoksa o günün eksik kalacağını düşünür, kendini o anı yaşamak için mecbur hissederdin… İşte o günlerden birinde annem ile çiftliği gezerken bana, onların dünyanın en güzel hayvanları olduğunu söylemişti, bunu hiç unutmam. Bana göre, onlar sadece dünyanın değil, tüm evrenin en güzel canlılarıydı.

Dün gece rüyamda onları gördüm. Issız bucaksız yeşil bir vadide özgürce koşturuyor, güneşin yardımıyla koca vadide inci gibi parlıyorlardı. Ve bir şeyin farkına vardım. Bazı şeyler hep aynı kalır; atların, evrenin en güzel canlıları olarak kaldıkları gibi...

Dün gece düşündüm de. 17 yaşındaydık ve atları gördüğümüz o gün gibi büyülenmiş hissediyorduk kendimizi. Büyükbabamızın yazlık evindeydik. Galiba aşık olmuştuk... Hatırladın mı? İsmi neydi? Selvi, sevgi ya da ona yakın bir şey, öyle değil mi? O gün ikimiz de ne olursa olsun ondan uzak duracağıma dair birbirimize izci sözü vermiştik. O günün gecesi ilk işimiz birbirimizden habersiz halde gidip bir saat arayla onunla konuşmaya çalışmak olmuştu. Ama ikimiz de elimiz boş dönmüştük. Bunu yaptığımız anlaşılınca birbirimizin yüzüne bakıp kahkahalarla gülmeye başlamıştık. İnsanlar delirdiğimizi düşünüyordu. Ardından o gece sabaha kadar içip sahilde sızmıştık. Ve dostum, ne üzücüdür ki hiçbir zaman iyi bir izci olamadık biz...

O günleri bir hayli özlüyorum, arkadaşım.

Kağıttan uçak yaptığımız günleri de öyle. Bir de gemiler vardı tabii. Gemiler, kağıttan da olsa, üstüne çıkıp dünya turu atmayı hayal ettiğimiz, rengarenk boyadığımız gemiler. Zaten bu tür konularda çok yetenekliydin sen. Yaptığın uçaklar daha uzağa uçar, gemilerin daha hızlı yol alırdı her zaman. -sayende çok güzel hayallerimiz oldu bizim…- Ve itiraf etmek gerekirse arkadaşım, bu yüzden çok kıskanırdım seni. Senden iyi uçaklar, gemiler yapabilmek için yüzlerce kez denedim; başaramadım. Bir gün gerçek bir uçak yapıp gökyüzüne uçacağını söylemiştin. Ve ben buna gerçekten inandım. Hala inanıyorum. Ama bu hayalinden neden vazgeçtin, hiç anlamıyorum. Neden dostum, vazgeçmek nedir bilmezdik ki biz?