Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Salı, Mayıs 27, 2008

Aydınlığı Yüzünün

Sen ey sevdalı güzel
Gülüver n'olur bir kez olsun
Yüzünün aydınlığı denktir gün kavuşumuna
Gelecek seninle kırlara koşuyor
Geçmiş türküye dönüşürken ansızın damarlarında
Nasıl da korkusuz zaman
Oluşturuyor acıyı hüzünle el ele
Gülüver n'olur bir kez olsun
Ki yaşam sensiz olmaz
Sürekli avuçlarımdasın
Yeni filizlenmiş göğüslerini ellerin sağadursun
Dolunayın hizasında bekliyorum
Kıvılcımlı öpüşlerini
Gel n'olursun.

Kaan İnce

Pazar, Mayıs 11, 2008

Az kaldı, çok az...

Az kaldı. Tekrar maviye dönecek gökyüzü. Ve sen balkona çıkıp yine el sallayacaksın bana. Ben gülümseyeceğim önce, elimi kaldırıp seni selamlayacağım. Sonra başımı öne eğeceğim, göz ucuyla etrafı süzeceğim, birileri fark etmişse yanaklarım kızaracak, güleceğim, sonra başımı zor da olsa kaldırıp tekrar sana bakacağım, yine orada olacaksın, kalbim deli gibi atacak, gözlerim senin gibi parlayacak, sen anlayacaksın, tebessüm edeceksin, sonra içeri kaçacaksın. Az kaldı. Eski günlerdeki gibi, bir gülümsemenle hayatım güzelleşecek. Çok az kaldı.

Pazartesi, Mayıs 05, 2008

hiç sıfırım olmadı benim.

Güzel bir güne başlamadan önce geceyi atlatmak gerektiğini herkes bilir; ama kaçımız gerçekten geride bırakmayı becerebiliyor ki geceyi? Ben çok denedim bir şeyleri geride bırakıp yeniden, sıfırdan başlayabilmeyi; fakat hiç sıfırım olmadı benim. Hiç sıfırdan başlayamadım. Öyle derine kazınmıştı ki her şey, bundan kurtulmak için daha derin kazımak gerekiyordu. Kazıdıkça yok oldu elimdekiler, kazıdıkça eksildi birçok şey. Şimdi bile denedikçe kaybediyorum elimdekileri. Geçmiş diye nitelendirilecek her şey geleceğimi oluşturuyor hala. Geride kalmış diye düşündüğüm birçok şeyin ardında sen olduğun sürece yok edemiyorum onları, arkamı dönüp uzaklaşamıyorum oradan. Bunu sana itiraf etmekten daha zor bir şey varsa o nedir, biliyor musun? Seni geride bırakabilmek mi? İşte buna içilir.

Pazar, Mayıs 04, 2008

bizi arıyorum her sabah

Biz mi yalnızız yoksa dünyanın her zamanki halimi bu? Oysa şaşkınlık var bakışlarımızda, bir yanlışlık olmalı diye düşündüğümüz anlardan birindeyiz yine. Ben sana özlem duyuyorum şimdi. Sen gittiğin günden beri yatağıma miras kalan kokunla sohbet ediyorum geceleri. Uzun uzun anlatıyorum ona birlikte fesleğenleri suladığımız o günleri.. o yok artık, diyorum. Bir hüzün kaplıyor tavanımı, sonra yavaş yavaş örtüyor üstümü, nefes almaya çalışıyorum, başarmak ne mümkün. Bir gece daha ölüyorum ve durmadan yıldırımlar düşüyor nerde umutsuzluk varsa oraya... keşke kaçak sevişmelerizden kalan heyecanları katlayıp kaldırsaydık, birbirimize özlem duyduğumuzda tekrar kullanabilmek için. çünkü bir şeyler hareketsiz içimde, durağan, hem de ölü bir deniz kadar.. bizi arıyorum her sabah, sonra da birlikte yaptığımız ilk kahvaltıyı; cevap vermiyor...

Cuma, Mayıs 02, 2008

bak, tekrar çocuğum şimdi.

Yaşamaya alışık bünyelerde arıyorken,
şehri terk etmek için bindiğimiz vapurda bulmuştuk birbirimizi.
Ben denizi seyrediyordum,
sen burnu soğuktan kızarmış simitçiyi.
İkimizde de var bir kırgınlık
İstanbul’un ihanetini yaşamış olmaktan kalan.
Bir de göz altlarımızdaki o şişkinlik,
bir önceki geceden kalan tozu dumana katmış yıkıntılardan…

İlk defa o gün rastladım sana,
tam yirmi üç yıldır, doğduğum günden beri.
bak tekrar çocuğum şimdi,
oyuncak atımı ısınmak için sobada yaktım,
yoksa bindirip güvertede gezdirirdim seni.

Ne de çok benziyoruz birbirimize,
soğuktan yaşaran gözlerimizi silmeden izlerken İstanbul’u.
Bir elin var senin daha önce hiç tutulamayan,
iyi ki ihanete uğramış bir yolcuyum diye geçiriyorum aklımdan,
aklım iflas etti edecek, durdu duracak,
tıpkı kalbimin sıkıntılı dönemlerini hatırlatan zamanlardaki gibi..

Şimdi
hiç düşünmeden denize atlasak keşke,
seninle ben,
benimle sen,
üç kulaç atsak varacağız sanki kız kulesine.
oraya kapatacağım ikimizi.
hiçbir kehanet gerçek olamayacak,
hiçbir yılan meyve sepetine sığamayacak,
ve İstanbul hiçbir zaman sokamayacak bizi…