Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Pazar, Kasım 25, 2007

ups!?

hamsterlarımdan biri yavruladı ama hangisi bilemiyorum. sadece birinin dişi olduğunu düşünüyordum ama yanılmış da olabilirim. 5 6 tane yavru var şimdi kıpkırmızı, tüysüz ve yer fıstığı kadar. hatta yer fıstığına o kadar benziyorlar ki hareket etmeseler öyle olduklarına inanabilirdim. stres bastı arkadaşlar. kendi hallerine bıraktım. ne zor işmiş yavru mavru olayları. ki kedim de köpeğim de balığım da zamanında yavruladı, alışkınım buna ama her seferinde aynı stresi yine yaşıyorum. bu yüzden onları kendi hallerine bıraktım ve "doğanın kanunu bu, bir döngüsü var, buna karışıp bozmaya çalışmanın mantığı nedir, onlar bu döndü içinde ne yapacaklarını bilirler" diye kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. tüysüz halleri pek bi fena. amanın.

Pazartesi, Kasım 19, 2007

hadi say bakalım : 1, 2, 3 ...

bill gates saniyede 300 dolar kazanıyormuş. oldu, dedim. sayıyorum : 1, 2, 3; artık cebinde 1000 dolar var! sonra yine sayıyorum: 1, 2, 3; artık onun 1000 doları daha oldu! sonra 1000 dolara 1 ay boyunca tatil yapmadan 18 saat çalışan insanlar geliyor aklıma, hemen hesap yapıyorum; eğer 1 ayda 30 gün varsa, 30 günde 720 saat var, 720 saatte 43200 dakika var, 43200 dakikada tam olarak 2592000 saniye var. böylelikle 1 ayda tam 2592000 saniye olduğunu söyleyebiliriz. 1 ay boyunca gecen her saniyede 300 dolar kazandığını düşünürsek tam olarak 777600000 dolar ediyor ki, oha diyorum, belki de ben yanlış hesaplıyorum, çünkü inanılmayacak bir hesap çıkıyor karşıma. sonra yine sayıyorum: 1, 2, 3 ve yine o 1000 dolar kazanıyor. ben 10 dakikadır onun kazandığı parayı hesaplamaya çalışıyorum, 10 dakika da 600 saniye geçiyor, 600 saniye boyunca o 18.000 dolar kazanıyor, ben yerimde sekiyorum. ama mesele bu değil zaten. mesele resimdeki bu adam. ona bakıyorum, 3 saniye geçiyor, bill 1000 dolar daha kazanıyor, o hala birilerinden yardım bekliyor. aradaki uçurumu düşünüyorum, sonra o uçurumdan düşüyorum, düşüyorum, düşüyorum, o kadar yüksek ki, bir türlü dibi bulamıyorum, düştüğüm süre boyunca saniyeler geçiyor, o saniyeler paraya dönüşüyor, dönüştükçe uçurum büyüyor, büyüdükçe uçurum ben ve bizim gibiler hep düşüyor. bu adam düşüyor. dünyanın yarısından çoğu düşüyor. dünyanın kendisi düşüyor. inançlar, umutlar, mutluluklar ardımdan düşüyor, onları havada görüyorum, düştükçe hızlanıyorlar, hızlandıkça benden önce düşmeye başlıyorlar, kaybediliyor bir şeyler, havada kalıyor her şey, sonu gelsin artık, diyorum, sonu hiç gelmiyor. düşmekten sıkılıyorum, bu adama dönüyorum, hadi bir oyun oynayalım seninle, diyorum; adı, "Üçe kadar saydım, bill kazandı 1000 dolar!"

Cumartesi, Kasım 17, 2007

les trois mousquetaires

amanın! artık benim de hamster'ım var. daha doğrusu hamsterlarım! taaa antalyalardan ucağa almadıkları için otobüs ile getirttiğim, ikisi kahverengi, biri beyaz olmak üzere tam üç tane hamsterım var!

beyaz olan dişi, iki manyak erkeğin arasında kalıyor yine, oturup izliyorum dakikalarca, brezilya dizileri gibi; birbirinden farklı ama ikisinin de ayrı bir elektrik alan iki erkeğin arasında kalmış bir kız, ona sahip olabilmek için neredeyse birbirlerini yiyen 2 erkek... evet, dizilerden pek farkı yok. bembeyaz, tatlı mı tatlı, diğer iki erkeğe nazaran parmağınızı uzattığınızda yalayan dişi hamsterımı görmelisiniz. diğer ikisi fena ısırıyor yahu. olamaz böyle bir şey. haşin erkek tiplemesi işte, rollerine fena odaklanmışlar sanırım. belki de üçüncü bir erkeğin işlerine parmağını sokması pek hoşlarına gitmemiştir, kim bilir?

yakında fotoğraflarını çekip buraya upload etmeyi planlıyorum. isimlerine gelince, daha belli bir şey yok. ama bir ara üç silahşörlerin isimlerini koymayı bile düşünmüştüm vallahi; athos, porthos ve aramis! fena olmazdı hani, ama dişi olan işi bozuyordu, şimdilik askıya aldım.

efendim, onlar hakkında anlatacağım çok şey var ama, şimdilik kısa kesiyorum. beslediğim hayvanlar kervanına bir yenisini daha eklemiş olmanın verdiği keyifle bu akşamlıkta bu kadar. yakın zamanda tekrar görüşmek dileğiyle, aloha!

Perşembe, Kasım 15, 2007

hastayım ey ahali!

havalar fena soğudu. ben de biraz üşütmüşüm. tüm gün evdeydim, dışarı çıkmaya cesaret edemedim. insanın tüm bedeni nasıl olabilir de bu kadar ağrıyabilir ki? iki gün önce yapmış olduğum halısaha maçının bedelini böyle mi ödemek zorundayım ben? üstelik yenildik! anlaşılıyor ki, sadece zaferin değil, yenilginin de ağır bir bedeli var. kahretsin, ağrımayan yerim yok…

neyse ki artık bebek var! ağrıdan sızıdan geberecek de olsam, beni gülümsetmesini bilecektir. Eh bu hayatta en önemli şeylerden biri kişinin hangi durumda olursa olsun gülümseyebilmesi ise, büyük bir iş başaracağım sayesinde.

ayrıca, mercimek corbası yapmasını iyi bilen gönüllüler aranıyor. müracaat içeri lütfen. gönül işleri bana ters, derseniz bir miktar para da öderiz, no problemos.

Çarşamba, Kasım 14, 2007

işte yepyeni bir başlangıç

değişiklik iyidir tabii. ben sevdim açıkçası. ve o çok tatlıydı, onu görünce tüm dizaynı değiştirmek istedim, dayanamadım. onun için yaptım burayı. bir süreliğine böyle kalacak. o öyle güldükçe, o öyle baktıkça ben hep keyifli şeyler yazacağım. bu aralar onun gülümsemesine çok ihtiyacım var. gerçi kimin yoktur ki?

adının ne olduğunu bilmiyorum, o yüzden kendim bir isim koymayı düşünüyorum. sizin de isim konusunda bir fikriniz varsa açıkça beyan edebilirsiniz, hiç kızmam, bilakis çok sevinirim.

acayip sevmek diye bir şey varsa eğer, işte bu odur sevgili yurttaşlarım! içimde olan bu saf sevginin vatana millete hayırlı olmasını temenni eder, iyi sabahlar dilerim!

heheeeyt.

Cuma, Kasım 09, 2007

too late













Bir portakal ağacı olabilirdim oysa… ya da Süpermen.


artık
çok geç.

Salı, Kasım 06, 2007

<3 Amiina


Kızlar sizi seviyorum. Gerçekten ama… Böyle karşılıksız, bir beklenti olmadan, sadece seviyorum. Öyle şeyler yapıyorsunuz ki bazen, bunları bir insan yapmış olamaz, diyorum. Şaşırıyorum, şeşubeş oluyorum, şeşubeş dubara, yapma bana numara, diyorum. Çok fena saçmalıyorum. Enteresan şeyler oluyor, yanı başımdan bir yaratık çıkıp üstüme atlayacakmış diye korkuyorum. Yusuf yusuf atıyorum. Sonra sizi tekrar dinliyorum, sakinleşiyorum. O yaratık Kardanadam’a dönüşüyor, üşümesin diye ona şapkamı takıp boynuna atkımı sarıyorum, bana teşekkür ediyor, bir melodi mırıldanırken oradan sekerek uzaklaşıyorum. Ve o melodi hep sizinki oluyor <3

Cumartesi, Kasım 03, 2007

anonymous dreamers from dreamland

Benden gittiğin günden beri içimde bir boşluk oldun sen. Yeni gelenleri de kara delik gibi yutuverdin. Yerine başkalarını ne kadar koydumsa dolduramadım seni. Ne kadar uğraştımsa olmadı. Her sabah uyandığımda aynaya baktım; sen yokken her geçen gün biraz daha silindiğimden emin olmama rağmen. Sen yokken hiçbir kahvaltıda kızarmış ekmek yiyemeyeceğimi bilerek oturdum masaya. Her sabah evden çıkarken, işten dönüp eve geldiğimde yine seni bulamayacağımı, dönmüş olmayacağını bilerek kapattım dış kapıyı. Ve sabah kapattığım o kapı sensiz boşluğa açıldı hep. İşten bunalınca sesini duymak için telefonuma sarılıp evimizi arayamadım hiç. Eve döndüğümde kapıyı bana açıp elimden çantamı almayacaktın bir daha. Hep kendim açmak zorunda kaldım kapıları arkasında senin olmadığını bile bile. Öyle zor geldi ki bazen bu; kapının önüne diz çöküp geri dönmeni, senin bana dönüp: "Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi? Hadi kalk içeri girelim," demeni düşledim binlerce kez. Sen hayatıma girmeden önce senin gibi biriyle olmayı, sen olduktan sonra hep benimle olmanı, sen gittikten sonra geri dönüp benimle kalmanı düşledim.Yeri geldi, seni düşlemeyi düşledim.

Delinin tekiyim ya ben; sen öyle demiştin. Pek bir şey değişmedi, ben hala öyleyim. Sadece daha fazla özlüyor, daha çok düşlüyorum seni. Buradayım hala. Kapının önüne diz çöküp geri dönmen için dua etmiyorum ama ; düşlüyorum bazen. Ve hala vazgeçmedim. Sen derdin ya, hiç vazgeçmeyecek misin, diye. Hayır, vazgeçmedim. Seni özlemekten, seni düşlemekten hiç vazgeçmedim.