Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Cuma, Eylül 21, 2007

Creating a new story

Masallar bu kadar acımasız olmaz sanırdık ya, öyle değilmiş. Bir masalın içinde sıkışıp kalınca anlaşılıyor bazı şeyler. Kendimi kaybedip, daha doğrusu seni kaybedip bir çıkış yolu aradığım sürede buldum işin sırrını; yanılıyormuşuz. Masallar bile yeri geldi mi kötü yazılabiliyormuş. Ve masalların bile korumasız olduğunu görünce insan, kahraman olmayı bile istemiyor. Kahramanlar ağlıyor çünkü. Ben de ağlıyorum bazen. Ve kendi masalımızda kahraman olmamayı ne kadar dilediysek, işte o kadar başımıza geldi istemediklerimiz. Bu o kadar üzdü ki bizi, bu o kadar yaktı ki yüreğimizi, bence kendi masalımızı kendimiz yazmalıyız, diye fısıldadım kulağına. Gülümsedin önce, sonra: “Neden olmasın?“ dedin gözlerimin içine bakarak.

Önce bir gökyüzü yazmıştım içinde kendimizi kaybedebileceğimiz; hiç unutmam. Ardından uçsuz bucaksız bir ovada koca bir ağaç, kocaman gövdesi olan. İçinde seninle yaptığımız bir ağaç evi. Ama üstü açık; her gece uzanıp gökyüzündeki yıldızları seyredebilmek için. Şekiller uydurabilecektik yıldızlara istediğimiz kadar. Ben bir şemsiye bulacaktım. Sen bir küçük ayı. Bir sınırımız olmayacaktı. Gün doğmayacaktı biz istemeyene kadar. Bir sınırsızlık yazmıştım, dünyaya inat. Dönmeyecekti dünya. Zaman olmayacaktı. Her şeyi yaşayacaktık doyasıya. Hep yanımda olacaktın. Sırt üstü uzanıp yıldızları sayarken başımı çevirdiğimde seni yanımda uzanırken görecektim, gözlerini gözlerime dikmiş gülümsüyor haldeyken. Hepsini en ince ayrıntısına kadar yazmıştım; çok iyi hatırlıyorum. İkimizin dünyasını öyle güzel yaratmıştım ki, kıskanacaktı tanrılar, biliyordum. Bu yüzden içimde vardı bir endişe, istemeden de olsa yüreğime yazdığım. Biraz da korku üstüne üstlük. Her korktuğumuz şey başımıza gelecek diye bir şey yazmadım oysa ki. Nerden geldi, nasıl oldu bilmiyorum. Başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Bir anda kararmaya başladı saymaya bile fırsat bulamadığımız yıldızlar. Ardından ağacımız çürümeye başladı. Sonra evimizden olduk. Etraf bir karanlık bir karanlık… Zar zor seçiyorum seni. Sonra gözlerimi kaybettim; göremiyordum hiçbir şeyi. Sonra ellerimi; dokunamadım sana. Sonra sesin gitti. Ardından da sen kayboldun. İkimiz için yazdığım dünyamız bir anda yok oldu. Nasıl oldu, nerden geldi bilmiyorum. Karanlık bir anda gelip yuttu bizi. Kendi masalımızda doyasıya yaşayamadık. Hep masal olarak kalmayı bir türlü başaramadık.

Şimdilerde gerçekliğin içinde dolanıp duruyorum. Hiç de göründüğü kadar karmaşık değil. Bir şey eksik olunca içinde, içi tamamen boşalmış görünüyor. Olmasa da olur dediğimiz onca şeyden biri diye yorumluyorum hayatı. Gökyüzünü ise hiç söylemiyorum. Bir şeyler var yarım yamalak. Solgun, bulanık, sararmış. İnsanı heyecanlandırmıyor bile bakarken. Nasıl bu kadar zevksiz yazılabilir, nasıl bu kadar eksik bırakılabilir, diye sitem ediyorum kendi kendime. Oysa bir suçum yok. Sadece bir başkasının yazdığı masalın içinde küçük bir roldeyim ben. Ama oynuyorum onu. Belki de bu yüzdendir kendime olan sitemim, diyorum.

Ve zaman geçiyor.
İyi ya da kötü, bu masalın içinde zaman çok çabuk geçiyor.
Ama eksik.
Ama boş. Ama anlamsız.

1 Comments:

Blogger un4tunately bıdılamış..

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki: En az hayat kadar masallar da acımasız..

23 Eylül, 2007 01:07  

Ben de bıdılamak istiyom!

<< Home