For Mother Russia!
Belli bir süredir yazmıyorum. Yorgun düşen parmaklarım, beynimin ve yüreğimin de tembelliğiyle birleşip birkaç satır döktürmeme engel oluyor. Onu bu davranışından dolayı kınıyorum. Blogumu takip eden birkaç arkadaşımdan sitem dolu e-postalar aldım. Neden yazmıyorum, neden kısa yazıyorum, gibi. Haklılar, ben bile 2 yıldır pek kesintiye uğratmadığım, artık günlük ihtiyacım gibi olmuş bir şeyden, bir sebepten dolayı elimi çekmiş bulunuyorum. Gerçi, elimde olan sebebin beni yeterince tatmin ettiğini belirtmek isterim. Boşuna yok olmadık ortalıktan.
15 dakika içinde geliyorum. Yüzümü almak için çok ısrarcı davranan bir komşuyu mutlu etmeye gidiyorum. Geldim.
Acı iyidir, insana yaşadığını hissettirir. Ayrıca her şeyin bir bedeli vardır. Gülü seven dikenine katlanır. Vermeden almaya kalkarsan, aldığın şeyin kaybı kolay olur. Sonuncuyu ben uydurdum. Eski bir dostumla bu gibi şeylerin muhabbetini çok yapardık. Ona buradan selamlar olsun. Onu özlediğim günler oluyor ama bunun değişmesi için benim yapabileceğim pek fazla bir şey yok. Zaman aşındırabiliyor bazı şeyleri. Ne derler bilirsiniz : “Zaman her şeyin ilacıdır.” Evet, öyledir; ama bazen, her zaman değil…
Yeni aldığım mouse daha haftası dolmadan bozuldu. Gidip tamire bıraktım. Adam bana, değmez, git yenisini al, dedi. Elinde tuttuğun mouse 75 ytl, dedim. Şaşırdı. Ne özelliği var ki bunun, diye sordu. Uzayı kırıp, zamanda yolculuk yapabiliyor, diyecektim, vazgeçtim. Ağabeycim, sen tamir et, gerisine karışma, dedim. Ukala ukala konuştuk diye adam sinirlenip daha da bozarsa güzelim fareyi? Böyle bir endişe taşıyorum içimde. Umarım korktuğum başıma gelmez sevgili yoldaş!
Genelde telefonumu sessize alıyorum. Sinemada film izlerken sesini kısarsın ya telefonun, kim ararsa arasın cevap vermez, rahat rahat filmini izlersin, film arasından ya da bitiminden sonra onu arayıp sinemada olduğunu, bu yüzden telefonu açmadığını söylersin hani, bu sebebin anında kabul göreceğini bildiğinden için rahat olur ya, işte o duyguyu seviyorum ben. Telefonun sesini kısıyor, saatte bir kontrol ediyorum, bazen hiç bakmadığım oluyor. Genelde, kim aramış diye kontrol ettikten sonra her arayana dönüp film izliyordum gibisinden bir bahane uydurmuyorum elbette, sadece cevap vermememin elle tutulur bir sebebi varmış gibi hissetmek hoşuma gidiyor, o kadar. Biraz önce kimler aramış diye telefona bakındım da, aletin kendisi ortalıkta yok. Kaybetmiş olabilme ihtimalimin bulunması beni nedense endişelendirmiyor. Bu duygu da bir o kadar güzel. Sahip olduğun bir şeyi kaybetmekten korkmuyorsan, ya onu hiç kaybetmeyeceğinden eminsindir ya da sahip olduğun şeye pek değer vermiyorsun demektir. Benim için ikisi de değil.
O an yaşadığım şeyleri anında yazıya dökmeyi çok seviyorum. Sıcak, taptaze bir simit, poğaça gibi geliyor bana. Yaşadığım şeylerin okunurken aynı hissi yaratmasını istiyorum. O anı yazarken, bunu okuyan kişiyle birlikte yaşıyormuşum gibi geliyor. Bu hoşuma gidiyor. Buna gerçek zamanlı paylaşım deniyor. Kimin tarafından dendiğine dair bir bilgi yok elimde. Öyle biri varsa eğer, ben ondan çalmadım. Bir anda aklıma geldi, yazdım. Issız bir adada yaşayıp ampulden haberim yokken ampul’ü icat etsem, bundan dolayı kim beni suçlayabilir?
Her neyse, bir ara tekrar dönerim. Good Bye Comrades!
15 dakika içinde geliyorum. Yüzümü almak için çok ısrarcı davranan bir komşuyu mutlu etmeye gidiyorum. Geldim.
Acı iyidir, insana yaşadığını hissettirir. Ayrıca her şeyin bir bedeli vardır. Gülü seven dikenine katlanır. Vermeden almaya kalkarsan, aldığın şeyin kaybı kolay olur. Sonuncuyu ben uydurdum. Eski bir dostumla bu gibi şeylerin muhabbetini çok yapardık. Ona buradan selamlar olsun. Onu özlediğim günler oluyor ama bunun değişmesi için benim yapabileceğim pek fazla bir şey yok. Zaman aşındırabiliyor bazı şeyleri. Ne derler bilirsiniz : “Zaman her şeyin ilacıdır.” Evet, öyledir; ama bazen, her zaman değil…
Yeni aldığım mouse daha haftası dolmadan bozuldu. Gidip tamire bıraktım. Adam bana, değmez, git yenisini al, dedi. Elinde tuttuğun mouse 75 ytl, dedim. Şaşırdı. Ne özelliği var ki bunun, diye sordu. Uzayı kırıp, zamanda yolculuk yapabiliyor, diyecektim, vazgeçtim. Ağabeycim, sen tamir et, gerisine karışma, dedim. Ukala ukala konuştuk diye adam sinirlenip daha da bozarsa güzelim fareyi? Böyle bir endişe taşıyorum içimde. Umarım korktuğum başıma gelmez sevgili yoldaş!
Genelde telefonumu sessize alıyorum. Sinemada film izlerken sesini kısarsın ya telefonun, kim ararsa arasın cevap vermez, rahat rahat filmini izlersin, film arasından ya da bitiminden sonra onu arayıp sinemada olduğunu, bu yüzden telefonu açmadığını söylersin hani, bu sebebin anında kabul göreceğini bildiğinden için rahat olur ya, işte o duyguyu seviyorum ben. Telefonun sesini kısıyor, saatte bir kontrol ediyorum, bazen hiç bakmadığım oluyor. Genelde, kim aramış diye kontrol ettikten sonra her arayana dönüp film izliyordum gibisinden bir bahane uydurmuyorum elbette, sadece cevap vermememin elle tutulur bir sebebi varmış gibi hissetmek hoşuma gidiyor, o kadar. Biraz önce kimler aramış diye telefona bakındım da, aletin kendisi ortalıkta yok. Kaybetmiş olabilme ihtimalimin bulunması beni nedense endişelendirmiyor. Bu duygu da bir o kadar güzel. Sahip olduğun bir şeyi kaybetmekten korkmuyorsan, ya onu hiç kaybetmeyeceğinden eminsindir ya da sahip olduğun şeye pek değer vermiyorsun demektir. Benim için ikisi de değil.
O an yaşadığım şeyleri anında yazıya dökmeyi çok seviyorum. Sıcak, taptaze bir simit, poğaça gibi geliyor bana. Yaşadığım şeylerin okunurken aynı hissi yaratmasını istiyorum. O anı yazarken, bunu okuyan kişiyle birlikte yaşıyormuşum gibi geliyor. Bu hoşuma gidiyor. Buna gerçek zamanlı paylaşım deniyor. Kimin tarafından dendiğine dair bir bilgi yok elimde. Öyle biri varsa eğer, ben ondan çalmadım. Bir anda aklıma geldi, yazdım. Issız bir adada yaşayıp ampulden haberim yokken ampul’ü icat etsem, bundan dolayı kim beni suçlayabilir?
Her neyse, bir ara tekrar dönerim. Good Bye Comrades!
0 Comments:
Ben de bıdılamak istiyom!
<< Home