Meryem’in bozuk pusulası
Gündelik yapılacaklar listesinden bir istek yaptım. Bugün olacaklardan sorumlu değilim diye bir not düştüm altına. En nefret ettiğim Absürd Fm’i aradım. Adını verdiğim zaman ilk önce anlamadı dee jay. Birkaç defa tekrarlamak zorunda kaldım, heceledim, harflerini tek tek söyledim. Geçmek bilmeyen dakikaların ardından bir isim okudular, ardından notumu; bir dakika, bir yanlışlık olmalı, ne istediğim parça ortada, ne verdiğim isim doğru verilmiş, ne büyüsü kalmış olayın, ne beklentiler giderilmiş… Olsun, diyorum. Bu hayatta hiçbir şey mükemmel değil ki ondan başka, ne için çabalıyorsun? Aptal gibi davranmak konusunda becerikli olduğumu söyleyebilirim. Günlük işleri halletme konusuna gelince, hmm, bir dakika, bu konuyu uzun uzun düşünmeliyim.
Yıldızlar geçidi diye bir film izlemiştim. Oradaki hayatların hepsi birbirinden korkunç ama bir o kadar da ihtişamlıydı. Parlak dünyaların hepsinin ayrı ayrı bir çekimi varken, insanlar birbirini deli gibi çekiyorken, gözlerimiz ışıktan kamaşmışken, atılacak en akıllı adım nedir diye sorduk erdemle birbirimize, cevap bulamadık, o yüzden biz de bir adım atmayız olur biter dedik. Şimdi bizi bıraktığınız yerde, belki de unuttuğunuz yerdeyiz. Geri dönecekseniz eğer, gittiğiniz yerden şeker kamışı almayı unutmayın sakın, farklı bir şey olsun, biraz ağzımız tatlansın.
Telefon melodilerinden nefret ettiğim için belli bir süredir titreşimde tutuyorum telefonlarımı. Titreyen her şey içimi de titretiyor çünkü. Bu yüzden titreşimli olan -1 şey hariç- her şeyi kendime yakın görüyorum. Gerçi onunla da benimle bir şekilde alakası olduğunu biliyorum fakat onu kendime yakın görme düşüncesi biraz tehlikeli bir iş olacakmış gibi geliyor. Tehlikeli olan şeyler insanı biraz heyecanlandırır ama bunun beni heyecanlandırdığını da düşünmek tehlikeli olmaktan çıkıp.. ne diyorum ya.
Keşfedilmemiş bir renk bulursam eğer, işte o zaman rengini değiştirebilirim odamın. Çünkü geriye kalan, bir çok duvarı kaplayan renklerin hiçbiri eskisi kadar heyecanlandırmıyor beni. Odama girip kapıyı tüm dünyaya kapatırken aklımdan geçen ilk şeyin ; “burası benim, burası ayrı bir dünya, burası en az onun kadar özel” olması gerektiğini düşündüğüm için her şey birbirinden farklı, birbirinden özel olmalı diyorum. Bir sen eksik oluyorsun orada ama sevdigi şeylerin koleksiyonunu tamamlamak her insana nasip olmuyor güzelim.
Word’ü çok seviyorum. Bir anda elektrik gitti. Tüm yazdıklarımı kaybettim ama tekrar bilgisayarı açıp Word’e girdiğimde yazıların büyük bir bölümü kurtarılmıştı. Bir tek sana yaptığım sitem yoktu içinde. Sanki çekip çıkarmış onu. Bunu yazmasan da olur demiş. Beğenmemiş silmiş gibi geldi. Hayatımla ilgili, duygularımla ilgili ne yazsam word’e sanki beni anlıyor, beni en iyi o tanıyor gibi geliyor bana. Bazen en iyi dostum kitaplarım değil de word belgemmiş gibi hissediyorum. Hatta o gerçekmiş, oturmuşum ona dert yanıyormuşum, sıkıntılarımı anlatıyormuşum gibi. Beni sessiz sedasız dinleyen ve hiç sıkılmayan kaç kişi var ki bu dünyada? Bir sen bir de word. İkinizin bir çok ortak noktası var galiba.
Yıldızlar geçidi diye bir film izlemiştim. Oradaki hayatların hepsi birbirinden korkunç ama bir o kadar da ihtişamlıydı. Parlak dünyaların hepsinin ayrı ayrı bir çekimi varken, insanlar birbirini deli gibi çekiyorken, gözlerimiz ışıktan kamaşmışken, atılacak en akıllı adım nedir diye sorduk erdemle birbirimize, cevap bulamadık, o yüzden biz de bir adım atmayız olur biter dedik. Şimdi bizi bıraktığınız yerde, belki de unuttuğunuz yerdeyiz. Geri dönecekseniz eğer, gittiğiniz yerden şeker kamışı almayı unutmayın sakın, farklı bir şey olsun, biraz ağzımız tatlansın.
Telefon melodilerinden nefret ettiğim için belli bir süredir titreşimde tutuyorum telefonlarımı. Titreyen her şey içimi de titretiyor çünkü. Bu yüzden titreşimli olan -1 şey hariç- her şeyi kendime yakın görüyorum. Gerçi onunla da benimle bir şekilde alakası olduğunu biliyorum fakat onu kendime yakın görme düşüncesi biraz tehlikeli bir iş olacakmış gibi geliyor. Tehlikeli olan şeyler insanı biraz heyecanlandırır ama bunun beni heyecanlandırdığını da düşünmek tehlikeli olmaktan çıkıp.. ne diyorum ya.
Keşfedilmemiş bir renk bulursam eğer, işte o zaman rengini değiştirebilirim odamın. Çünkü geriye kalan, bir çok duvarı kaplayan renklerin hiçbiri eskisi kadar heyecanlandırmıyor beni. Odama girip kapıyı tüm dünyaya kapatırken aklımdan geçen ilk şeyin ; “burası benim, burası ayrı bir dünya, burası en az onun kadar özel” olması gerektiğini düşündüğüm için her şey birbirinden farklı, birbirinden özel olmalı diyorum. Bir sen eksik oluyorsun orada ama sevdigi şeylerin koleksiyonunu tamamlamak her insana nasip olmuyor güzelim.
Word’ü çok seviyorum. Bir anda elektrik gitti. Tüm yazdıklarımı kaybettim ama tekrar bilgisayarı açıp Word’e girdiğimde yazıların büyük bir bölümü kurtarılmıştı. Bir tek sana yaptığım sitem yoktu içinde. Sanki çekip çıkarmış onu. Bunu yazmasan da olur demiş. Beğenmemiş silmiş gibi geldi. Hayatımla ilgili, duygularımla ilgili ne yazsam word’e sanki beni anlıyor, beni en iyi o tanıyor gibi geliyor bana. Bazen en iyi dostum kitaplarım değil de word belgemmiş gibi hissediyorum. Hatta o gerçekmiş, oturmuşum ona dert yanıyormuşum, sıkıntılarımı anlatıyormuşum gibi. Beni sessiz sedasız dinleyen ve hiç sıkılmayan kaç kişi var ki bu dünyada? Bir sen bir de word. İkinizin bir çok ortak noktası var galiba.
0 Comments:
Ben de bıdılamak istiyom!
<< Home