Reziltal, aha!
Bazen oluyor, bazen olmuyor. Bir düzensizlik, tertipsizlik, bir istikrarsızlık var ama, dur bakalım, belki düzelir, öyle ya da böyle, Tanrı çocuklarını seviyor.
Sevgi derken, sandığımız türde değil, çok daha başka. Filmlerde bahsedilen sevgilerden de değil, sevmek ile sevmemek arasında gidip gelirken, hani bazen olur, bazen olmaz dediğimiz sevgi. Böyle yersiz, böyle birazcık, hani böyle bir anda saçmasapan cümleler kurmamıza sebep olan türden bir his. his derken, bildiğimiz türden değil, hani yapış yapış, biraz ıslak, biraz vıcık vıcık. Bu duyguyu hissedebilmenin bir maharet olduğu konusunda genel bir kamuoyu oluşmuşken, aksini iddia etmek için düzinelerce redbull tüketmenin bir manası olmadığını, herkesin önünde, özellikle de senin önünde açıklamak istiyorum. Beceriksizlikten dolayı vazgeçmek değil bu, yaşayan hiçbir canlının -sen de dahil- bunu değiştiremeyeceğini kendine inandırmış birinin yeşil koltuğuna uzanıp kavuştuğu kutsal rahatlık. Ben dedim sana, her şeyin bir açıkmalası vardır, diye. Öyle de oldu, değil mi?
Şaşırtıcı derecede sıkıntılıyım. Başımı koyduğum yastığın bana bundan 7 milyon japon yılı önceden kalma bir nefreti, bir kini varmış gibi. Hiç rahat değil, uyutmuyor beni. Yatağımsa aştı artık bazı şeyleri, attı at gözlüklerini, geçti çinlisini, işkencesini. Atom bombasının daha iyisini bulmuş piskopat bir profesörün davrandığı gibi davnıyor bana. Nasıl mı? Piskopatça. Aldığım nefes bile bayıyor bazen. Huzursuzluk sinmiş samanyolunu çizdiğim tavanıma. Damla damla dökülüyor üstüme. Klavyemin tuşları mesela, bastığım her tuşun ayrı bir hikayesi var benimle ilgili. Her tuş ayrı ayrı nefret ediyor benden. Her harfle başlayan ayrı ayrı kötü olayların sorumlusuyum ben. Kendini suçlamak istiyorsan önce bana gel. Sana Tanrı'nın bile yapamayacağı şeyleri öğreteyim.
Bir şeyi anlatmaya çalışıp da bunu beceremeyen tanıdığım tüm diğer insanlar gibi, ben de, kahretsin, bunu beceremiyorum. Bazı şeyler için kendini suçlamayı ayrı bir keyf olarak gören bendeniz, bu konuda kendini suçlamayı hiç düşünmüyor. Dedim ben, her şeyi benden beklemeyiniz, ben sadece bitap insanlar kabilesinin kurucularından biriyim. Ayrıca kim demiş, kuzulardan fino olmaz, diye?
Geçenlerde bir yerde okudum. 17 milyon yoksul varmış bu ülkede. Yalan. 70 milyonu da yoksul. 70 milyonu da bir şeylerin yokluğunu, eksikliğini yaşıyor. Ve benim de içimde bir şeylerin eksikliği, bir şeylerin yokluğu var. Çok ciddiyim, nedir enteresan olan? Gerekirse ulusal gazete de bile yayımlayabilirim bunu. Her neyse, kapatalım bu konuyu.
What's that...? (I may be paranoid, but no android)
Sevgi derken, sandığımız türde değil, çok daha başka. Filmlerde bahsedilen sevgilerden de değil, sevmek ile sevmemek arasında gidip gelirken, hani bazen olur, bazen olmaz dediğimiz sevgi. Böyle yersiz, böyle birazcık, hani böyle bir anda saçmasapan cümleler kurmamıza sebep olan türden bir his. his derken, bildiğimiz türden değil, hani yapış yapış, biraz ıslak, biraz vıcık vıcık. Bu duyguyu hissedebilmenin bir maharet olduğu konusunda genel bir kamuoyu oluşmuşken, aksini iddia etmek için düzinelerce redbull tüketmenin bir manası olmadığını, herkesin önünde, özellikle de senin önünde açıklamak istiyorum. Beceriksizlikten dolayı vazgeçmek değil bu, yaşayan hiçbir canlının -sen de dahil- bunu değiştiremeyeceğini kendine inandırmış birinin yeşil koltuğuna uzanıp kavuştuğu kutsal rahatlık. Ben dedim sana, her şeyin bir açıkmalası vardır, diye. Öyle de oldu, değil mi?
Şaşırtıcı derecede sıkıntılıyım. Başımı koyduğum yastığın bana bundan 7 milyon japon yılı önceden kalma bir nefreti, bir kini varmış gibi. Hiç rahat değil, uyutmuyor beni. Yatağımsa aştı artık bazı şeyleri, attı at gözlüklerini, geçti çinlisini, işkencesini. Atom bombasının daha iyisini bulmuş piskopat bir profesörün davrandığı gibi davnıyor bana. Nasıl mı? Piskopatça. Aldığım nefes bile bayıyor bazen. Huzursuzluk sinmiş samanyolunu çizdiğim tavanıma. Damla damla dökülüyor üstüme. Klavyemin tuşları mesela, bastığım her tuşun ayrı bir hikayesi var benimle ilgili. Her tuş ayrı ayrı nefret ediyor benden. Her harfle başlayan ayrı ayrı kötü olayların sorumlusuyum ben. Kendini suçlamak istiyorsan önce bana gel. Sana Tanrı'nın bile yapamayacağı şeyleri öğreteyim.
Bir şeyi anlatmaya çalışıp da bunu beceremeyen tanıdığım tüm diğer insanlar gibi, ben de, kahretsin, bunu beceremiyorum. Bazı şeyler için kendini suçlamayı ayrı bir keyf olarak gören bendeniz, bu konuda kendini suçlamayı hiç düşünmüyor. Dedim ben, her şeyi benden beklemeyiniz, ben sadece bitap insanlar kabilesinin kurucularından biriyim. Ayrıca kim demiş, kuzulardan fino olmaz, diye?
Geçenlerde bir yerde okudum. 17 milyon yoksul varmış bu ülkede. Yalan. 70 milyonu da yoksul. 70 milyonu da bir şeylerin yokluğunu, eksikliğini yaşıyor. Ve benim de içimde bir şeylerin eksikliği, bir şeylerin yokluğu var. Çok ciddiyim, nedir enteresan olan? Gerekirse ulusal gazete de bile yayımlayabilirim bunu. Her neyse, kapatalım bu konuyu.
What's that...? (I may be paranoid, but no android)
0 Comments:
Ben de bıdılamak istiyom!
<< Home