Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Pazar, Mayıs 20, 2007

bacaksiz, yine mi sen?

Önce geriye yaslandım, derin bir nefes aldım. Hiçbir şey bu kadar çarpıcı, bu kadar sarsıcı olmamıştı benim için. Öyle çok heyecanlandım ki, dünya birden daha hızlı dönmeye başladı sanki. Kafam karışık zaten, sağlıklı düşünemiyorum, bir de üstüne bu gelince kendimden geçtim, çevremden geçtim, senden geçtim. Başım dönüyordu yine, bulanıktı tüm hayat, aklımda bin türlü soru, cevapsız kalmış her şey, sen bir anda ters düz etmişsin düzeni, üstüme gelme bu kadar, yapma, n’olur, diyorum; dinlemiyorsun. Bak, zaten sinirliyim, elimden ayağımdan bir kaza çıkar, canını çok sıkarım, kalbini fena kırarım, diyorum; yine dinlemiyorsun. Başımın belası, sinir kat sayım, en nefret ettiğim telefon numaram, bozuk ama değerli plağım, dayımdan kalan kullanılmış saddam resimli pullarım, üç kuruşluk suni deri ceketim, bu sahte dediler, yok, gerçek bu, bilirim, anlarım ben, dedim, aldım salak gibi, simdi yalan olmuş, ortalıkta melül melül geziniyorum; insanlar bana gülüyor, ben kimseyi umursamıyorum, köşeme çekilip seni düşünmek geçiyor içimden, sen geçiyorsun içimden, yaşadığımız onca şey geçiyor, ben yine kendimden geçiyorum, kalp atışlarım hızlanıyor, nefes alamıyorum... Her şey kusursuzca planlanmış, sonsuza dek sürecek, hic bozulmayacak bir döngü gibi. Hissedebiliyorum, evet, herkes kadar ben de aptalım, doğru, ama sen, konu sen olunca, herkesten geçiyorum, herkesten bir anda farklı oluyorum, değişiyorum. Seni yazarken, aynı parçayı yüzlerce kez dinliyorum, dinledikçe seni yazıyorum, yazdıkça biraz daha işliyorsun içime, bedenime. Ruhum dediğim birkaç gramlık şey, senin yüzünden tüm bu olanlar, ruhum bi’ ağırlaştı bi’ ağırlaştı, anlatamam. Hafiflemek gerek, yazdıkça boğulmaktan sıkılmışsan eğer, senden sıkılmışsam eğer, ki yalan benimki, senden sıkılmak dedim ya, dünya tepetaklak olur şimdi, bırak ya, ne hali varsa görsün, bu vakitten sonra kıyamet kopsa döngü degişmez, ben yine ben, sen yine aynı sen, biz yine ayrı, biz yine birbirimizden mahrum... Gitme, dedim; dinletemedim. Görüyorsun ya, biz bizden kopunca, biz hariç her şey değişti ama, bu özlem, bu hasret bitmedi hiç. Bitmez, suni cekete benzemez bu, bitmez evladım, bilirim ben, bitmez. Yeni hayatlar, yeni insanlar, içimde tekrar oluşan kıvılcımlar, çakıl taşları, toprak kokusu, yağmur. Hepsi toplanmış, bir işler çeviriyorlar ama, dur bakalım, yakında anlarız. Ne yapmaya çalıştıklarını tahmin edebiliyorum, beni düşünüyorlar, artık zamanı geldi, diyorlar ama istemem, ne gücüm var, ne şevkim, ne yenilik istiyorum, ne yeniyi; çünkü bu evrendeki hiçbir şey vermiyor senin bana verdiğini. Hiç vermedi. Kimseyi bu yüzden suçladığımda yok tabi, ama seni suçlayabilirim belki. Bu kadar farklı olup, 7 milyar insanın arasından gidip gelip beni buldun ya, başımı belaya sokup, kalbime ruhunun haritasını kazıdın ya, ne diyecek bir şey kaldı, ne yapacak iki hareket. Artık hiç kimse beceremiyor senin üzerine kendi özgeçmişini çizmeyi. Kolay değil ki, kim yapabilir bunu? Kim senin kadar acayip, kim bizim kadar deli, kim bizim kadar ortak, kim güzelim, söyle, kim?