Bilmem. Öyle hissediyorum sadece. Bir nedeni yok. Olmasına gerek yok. Senin olmana da gerek yok. Bizim olmamıza gerek yok. Bazen, bazı şeyleri hissetmek için bir şeylere gerek yok. Olmaya gerek yok. Olmamaya gerek yok. Bana gerek var. Kendime. Kendimi dinlememe gerek var. Sana gerek yok. Hiç olmadı. Belki de hiç olmayacak. Dedim ya. Sana gerek yok. Düşünmek için, hissetmek için, adını bir yerlere kazımak için ne sana gerek var, ne de yokluğunun içini kurcalamaya. Bak geldin işte. Buradasın. Ama sana gerek yok. Bizim bir şeyler yapmamıza gerek yok. Bakmaya gerek var. İçten bakabilmeye gerek var. İçten içe kendini emerken, ruhunu çürütürken, yerden yere vurulurken dünya, milyonlarca çizik atılırken kalbine, ne sana gerek var, ne de var olmana. Kalmana gerek yok. Acınla bütünleşmek için, acıtan şeye gerek duymaya gerek yok. Ben dedim sana. En başından beri söylüyorum. Yoruldum artık, diyorum. Yoruldum, görmüyor musun?
İkisi arasında çok fark var. Dengesizlik söz konusu. Ağır basan şey dibe doğru çekerken insanı, hafifliğiyle yükselen şeye gerek duymuyor olmanın da bir açıklaması vardır mutlaka. Kutsal kitaplarda bahsedilmedi bundan. Biliyorum, hepsini araştırdım. Tüm tarihi yuttum, kuruttum, üşütmüşüm, kaynatıp bi güzel içtim. İyi gelmedi. Geçmiş hiçbir zaman iyi gelmedi bana. Vazgeçmekten bahsetmeliyim, adına honostalipotanus octopusalinea denirmiş, ki aslında öyle bir şey yok, ben salladım, ama olsun, doğru olup olmadığını kanıtlayacak hiçbir şey yok elimizde.
Kafam duman, tüm dünya gri. Uzun zaman oldu, görmemiştim kuş bakışı, güzel evimi. Havalanmak keyifli şey. Her şey küçük küçük, zararsız, rahatlatıcı. Korkudan, endişeden, sıkıntıdan arındıkça insan, her şeyi böyle kuş bakışı görüyor. Her şey küçülüyor. Sadece sen büyüyorsun, sadece yüreğin büyüyor. Nefes almaya başlıyorsun. Çevrene, arkana, sağına, soluna bakınıp, bu sessizlik neyin nesi, bunda bir iş var, diye endişelenmiyorsun. Kapalı kapılar ardında senin hakkında nelerin konuşulduğunu merak etmiyorsun. Girilen her sokak aydınlık, bir çıkış yolu var. Her binanın, her evin içinde mutlu insanlar var. Ama hepsi küçük, küçücük. Zaman akıyor. Kimseyi düşünmüyorum. Kafam duman, tüm dünya gri. Uzun zaman oldu, görmemiştim kuş bakışı, güzel evimi.
İlham perimi buldum. Evet, o sensin. Uzun zamandan beri bu böyleymiş, yazmak için, bir şeyler paylaşmak için, varlığınla yokluğun arasındaki o ince çizgide gidip gelip, olabilir mi diye dibini kurcalamak gerekirmiş. Bulduğun şeyin bir önemi yok, belki de bir bulunabilecek bir şey yok. Sadece hiçlik ve varlığınla yokluğun arasında gidip geldiğim o uzun koridor. Yürümek bile düşünmekten daha fazla yorabilir insanı. Fark etmez. Her şekilde yorulmasını bilirim ben. Öyle bir yeteneğim var. Ama kahraman değilim. Tarzım değil.