Bu ne biçim lacivert?
I. Bölüm
Tavuklar çiçek açmış,
Ellerinde poğaça.
Hayat arada sırada yapsa bunu. Rengarenk çiçekler açsa tavuklar. Ellerinde peynirli poğaçalarıyla dolaşsalar. Köşedeki çay ocağına oturup, gerçek tavşan kanı çayları yudumlasalar. Tavla oynayıp, zarları yerlere düşürseler. Galip gelen tavuk kahkahayla gülüp, “yürüüüüü anca gidersin” diye bağırsa. Maçın başlamasına 1 saat var. Tavuklar sahada, tribünler çiçek açmış mis gibi kokan fanatik tavuklarla dolu. Formaları giymiş, bayrakları sallıyorlar. Sahada ısınan tavuklar, patlamış mısır gibi ısındıkça patlıyor. Taraftarlar saha inip sıcak mısırları dimdiklerken, bir anda hepsi aynı şarkıyı söylemeye başlıyor : “Writing on the wall / so you can speak / writing on the wall / will sing will sing / writing on the wall / so you can scream / the writings on the wall / they'll sing they'll sing..”
Tüm bunlar oracıkta oladursun, çiki çay ocağında oturan çiçek açmış tavuklar televizyon karşısına geçiyor. İzlenebilecek en güzel şey, maç için sahada ısınırken patlayan çiçek aromalı tavukların o hali olsa gerek. Hakeme bakıyoruz, evet, o bir horoz! Çiçeği burnunda, elinde poğaça yerine zurna var ama. Döktürüyor meydanı boş bulmuşken. Karşısına geçip limon yemeye başlıyor top toplayıcı tavuk. Ağzı sulanıyor, gözlerinden yaşlar akıyor zurnacı hakem horozun. Anlatırken benimde sulandı, bak. Çiki çay ocağına bağlanıyoruz şimdi, bi’ bakıyoruz ki hepsi toplu halde yerde, gülmekten mide spazmı geçiriyorlar, çok komik halleri, durumun kendisi gibi. Kaydet oğlum bunları, ‘ilginç anlar’ programına gönderip, parayı kırarsın valla.
Çiçek taksi ya da susam sokağı gibi bizim çiçek açan tavukların da bir sokağı ya da taksi durağı olsaydı keşke. Taksici tavuklar, kendileri gibi güzel kokan taksileriyle halkımıza hizmet verseler. Hizmette sınır yoktur diyip gerekirse ellerinde ki poğaçalardan ikram etseler, hatta kanatlarının bi’ ucundan koparıp müşteriye verseler. Çiçekli hizmet karşılığında aldıkları paraları tema’ya, unicef’e, olmadı ‘haydi tavuklar okula’ projesine bağışlasalar. Hah aklıma gelmişken, sahi sulamak gerekir mi onları?..
Pazartesi işe dönüyorum, patronumun çiçek açan bir tavuk olmasını ne de çok isterdim. Elinde sıcak poğaçalarla karşılasa beni. Kahvemi de alsam şöyle bi’ güzel. Sonra şey olsa, sinirlendikçe patlasa mesela? Ben de onu yesem afiyetle. Ortada patronluk bir durum kalmasa, daha az sıkıntı verir yaptığım iş. Stres yaşamam herhalde. Çiçek açan bir tavuk, hayatımı daha güzel hale getirebiliyorsa, kendimi daha iyi hissedebiliyorsam, işimi sevmeye başlıyorsam, ilk işim Noel de Noel Baba’dan bunu dilemek olacak. Sevgili Noel Baba, patronumu çiçek açan bir tavuğa dönüştürebilir misin? Elinde de sıcak peynirli poğaçalar olacak, unutma lütfen.
Kaza eseri dün çocukluğumla karşılaştım. Adı Yokuş, yaşı çocuk. O da benimle aynı şeyi düşünüyor. Kışın buz tutan yolda kızağıyla çiçek açan bir tavukla kaymayı çok istermiş. Keyifli olacağını ikimizde çok iyi biliyoruz. Sıcak çikolata ısmarlıyorum ona. O da kendini, yani çocukluğumu tekrar anlatmaya başlıyor. Ne kadar da gelişmiş bir hayal gücümüz varmış. Ne kadar da çok, zamanın ötesine geçebilme lüksüne sahipmişiz. O zamanlar sınır koymasını daha öğretmemişlerdi bize. Kimsenin, “dur kardeşim, haddini bil, ne yaptığını sanıyorsun?” demediği dönemlerde, meydanı boş bulmuşken, ne de çok aşmıştık kendimizi. Şimdi her şey çok farklı görünüyor, çocuk yanımız ölmüşken, zaten o gözle bakabilme yeteneği de onunla birlikte gömülmüyor mu içimize. Gözlerini kapatıyorsa içinde ki çocuk, onun gibi bakamıyorsan, sınırlarını çizmeye başlıyorsun demektir. Ötesini görememek, işte tam olarak bu demek. Keşke yeniden doğsa çocukluğum, içimde bir kıpırdanma olsa, yavaş yavaş gözlerini açsa, yine eskisi gibi, yine kısıtlamadan yaşayabilsem hayatı.
Tavuklar çiçek açmış,
Ellerinde poğaça.
Hayat arada sırada yapsa bunu. Rengarenk çiçekler açsa tavuklar. Ellerinde peynirli poğaçalarıyla dolaşsalar. Köşedeki çay ocağına oturup, gerçek tavşan kanı çayları yudumlasalar. Tavla oynayıp, zarları yerlere düşürseler. Galip gelen tavuk kahkahayla gülüp, “yürüüüüü anca gidersin” diye bağırsa. Maçın başlamasına 1 saat var. Tavuklar sahada, tribünler çiçek açmış mis gibi kokan fanatik tavuklarla dolu. Formaları giymiş, bayrakları sallıyorlar. Sahada ısınan tavuklar, patlamış mısır gibi ısındıkça patlıyor. Taraftarlar saha inip sıcak mısırları dimdiklerken, bir anda hepsi aynı şarkıyı söylemeye başlıyor : “Writing on the wall / so you can speak / writing on the wall / will sing will sing / writing on the wall / so you can scream / the writings on the wall / they'll sing they'll sing..”
Tüm bunlar oracıkta oladursun, çiki çay ocağında oturan çiçek açmış tavuklar televizyon karşısına geçiyor. İzlenebilecek en güzel şey, maç için sahada ısınırken patlayan çiçek aromalı tavukların o hali olsa gerek. Hakeme bakıyoruz, evet, o bir horoz! Çiçeği burnunda, elinde poğaça yerine zurna var ama. Döktürüyor meydanı boş bulmuşken. Karşısına geçip limon yemeye başlıyor top toplayıcı tavuk. Ağzı sulanıyor, gözlerinden yaşlar akıyor zurnacı hakem horozun. Anlatırken benimde sulandı, bak. Çiki çay ocağına bağlanıyoruz şimdi, bi’ bakıyoruz ki hepsi toplu halde yerde, gülmekten mide spazmı geçiriyorlar, çok komik halleri, durumun kendisi gibi. Kaydet oğlum bunları, ‘ilginç anlar’ programına gönderip, parayı kırarsın valla.
Çiçek taksi ya da susam sokağı gibi bizim çiçek açan tavukların da bir sokağı ya da taksi durağı olsaydı keşke. Taksici tavuklar, kendileri gibi güzel kokan taksileriyle halkımıza hizmet verseler. Hizmette sınır yoktur diyip gerekirse ellerinde ki poğaçalardan ikram etseler, hatta kanatlarının bi’ ucundan koparıp müşteriye verseler. Çiçekli hizmet karşılığında aldıkları paraları tema’ya, unicef’e, olmadı ‘haydi tavuklar okula’ projesine bağışlasalar. Hah aklıma gelmişken, sahi sulamak gerekir mi onları?..
Pazartesi işe dönüyorum, patronumun çiçek açan bir tavuk olmasını ne de çok isterdim. Elinde sıcak poğaçalarla karşılasa beni. Kahvemi de alsam şöyle bi’ güzel. Sonra şey olsa, sinirlendikçe patlasa mesela? Ben de onu yesem afiyetle. Ortada patronluk bir durum kalmasa, daha az sıkıntı verir yaptığım iş. Stres yaşamam herhalde. Çiçek açan bir tavuk, hayatımı daha güzel hale getirebiliyorsa, kendimi daha iyi hissedebiliyorsam, işimi sevmeye başlıyorsam, ilk işim Noel de Noel Baba’dan bunu dilemek olacak. Sevgili Noel Baba, patronumu çiçek açan bir tavuğa dönüştürebilir misin? Elinde de sıcak peynirli poğaçalar olacak, unutma lütfen.
Kaza eseri dün çocukluğumla karşılaştım. Adı Yokuş, yaşı çocuk. O da benimle aynı şeyi düşünüyor. Kışın buz tutan yolda kızağıyla çiçek açan bir tavukla kaymayı çok istermiş. Keyifli olacağını ikimizde çok iyi biliyoruz. Sıcak çikolata ısmarlıyorum ona. O da kendini, yani çocukluğumu tekrar anlatmaya başlıyor. Ne kadar da gelişmiş bir hayal gücümüz varmış. Ne kadar da çok, zamanın ötesine geçebilme lüksüne sahipmişiz. O zamanlar sınır koymasını daha öğretmemişlerdi bize. Kimsenin, “dur kardeşim, haddini bil, ne yaptığını sanıyorsun?” demediği dönemlerde, meydanı boş bulmuşken, ne de çok aşmıştık kendimizi. Şimdi her şey çok farklı görünüyor, çocuk yanımız ölmüşken, zaten o gözle bakabilme yeteneği de onunla birlikte gömülmüyor mu içimize. Gözlerini kapatıyorsa içinde ki çocuk, onun gibi bakamıyorsan, sınırlarını çizmeye başlıyorsun demektir. Ötesini görememek, işte tam olarak bu demek. Keşke yeniden doğsa çocukluğum, içimde bir kıpırdanma olsa, yavaş yavaş gözlerini açsa, yine eskisi gibi, yine kısıtlamadan yaşayabilsem hayatı.
0 Comments:
Ben de bıdılamak istiyom!
<< Home