Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Salı, Kasım 21, 2006

Bak, geçenlerde kafam yarıldı.

II. Bölüm

Bütün dünya senin gözlerinden daha küçük…

Gerçekten böyle mi düşünüyordu yoksa sadece o an madalyanın görünen yüzünü anlatmanın tek yolu muydu bu?..

Sözcüklerin gücünü bazen çok küçümsüyoruz, sihrini kullanmak yerine, karmakarışık duyguları ortaya sunup, “alın işte, bu dünyaya bu yakışır” demek daha çok keyif veriyor bize. Bu, dünyanin kendisi de olsa, aslına bakılırsa özellikle dünya ise, bunu onun yüzüne vurmak daha çok zevk veriyor bize. Hatayı, gereğinden çok seviyoruz biz. Tabi o hata bize ait değil ise. Başkasına ait olan bir şeyi kıskanmadan sevebileceğimizi, biz insanların bundan zevk alacağını, bundan birkaç sene önce gelip söyleseler katıla katıla gülerdim herhalde; çünkü o zamanlar daha tanımamıştık kendimizi ya da bunu yapmak işimize gelmiyordu. Belki de kendimize dürüst olacak kadar güçlü hissetmiyor da olabilirdik, kim bilir?

Ama gerçekten, bize ait olmayan bir şeyi, özellikle bize ait değilse, kıskanmadan sevebiliyoruz. Bu ‘hata’ bile olsa, böyle. Keşke her şey bunun gibi olsa. Bunu sevmemizin altında yatan şey kötü olsa da, bu da bir şeydir, değil mi? İnsan bunu başarabiliyorsa, tam tersini neden yapamasın? Neden bir başkasına ait olan bir şeyi, onu kıskanmadan, onu kendi için istemeden, altında bir şey aramadan sadece sevemeyelim? Bunu yapabilmek, bu kadar mı zor? Bu sorunun muhatabı kim veya cevabını kim verebilir, bilemiyorum. Belki de cevabı olmadığı için bu sorulara bir muhatap bulamıyoruz. Bence bir cevabı var, bu sorunun karşısına geçip, “evet, yapabiliriz!” diyebilecek birileri var. Hatta birileri değil, herkesin bunu yapabileceğini biliyorum. Ama bilmek ne kadar yeterli? Yeterli mi? Daha diğer soruların cevaplarını bulamadan, onlara cevaplar ararken, yeni sorular ediniyoruz işte. Kafamızı bu kadar kurcalayan, bu kadar yoran şey de bu değil mi zaten? Soruların üzerine gelen, yeni sorular. Onların üzerine gelen, yine sorular. İçinden çıkılamaz hale gelinceye kadar bu kısır döngü devam edecek. Sonunda, soruların ağırlığını kaldıramaz duruma gelince, vazgeçeceğiz cevap aramaktan, sorular sormaktan.

Ulaşmayı umduğumuz yere varabildik mi?

ya da

Ulaşmayı umduğumuz yer -artık susmalıyım- gerçekten var mı?

"Hanım, biz mi kurtaracağız bu dünyayı?"
"Bırak elindeki şarapla felsefe yapmayı, sakalın uzamış, kes şunları artık!"