Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Cumartesi, Nisan 19, 2008

ilhamsokağı

hadi yeni sevinçler bulalım arka bahçemizde
biraz hüzünlü, biraz da buruk olsun.
ve yeniden güzelleşelim
perdeleri hiç açılmamış evlerde sevişirken.
bir yağmur başlasın ardından, hiç durmasın.
biz yürüyelim ilham sokağında,
su basan caddeler dahil
her şey bizi geriden takip etsin.
her balkonda bir fesleğen sulansın,
kokusu işlesin içimize,
taze heyecanlar doluversin yüreğimize.
sonra evimize gidelim yazgımızdan bize miras kalan.
ben öpeyim serçe parmağından,
sen de bana bir fincan kahve yap, ısıt içimi.
başını omzuma koy, gözlerini kapat,
ben sana anlatayım dünyanın en güzel masalını,
sen de prensesi oyna periler kulağına fısıldarken aşkımızı...

Cuma, Nisan 18, 2008

bin yıl yaşarım seni

odamda yolculuktur beni sana ulaştıran
ya da umudayolculuktur aslında herkesin sır diye sakladığı...
kandahar'da güneşin gözünü alışıdır
ya da toprak kokusudur yağmurdan sonra gelen.

ağlama demiyorum;
çünkü gözyaşlarıdır seni bana getiren.
ve sahip olabileceğin en güzel şeydir birkuturenklikalem;
çünkü onlardır içimdekileri en iyi ifade eden..

şehirler arası yolculuk molasinda öpüşen çiftlerden sormaktır
seni bulabilmenin en doğru yolu...
oturup yolculuk planları yapmaktır
yeniden başlayabilmek için gereken tek şey...
çünkü, -sen de bilirsin-
hep böyle başladı birbirimizi keşfedebilmek..
tekrar..
ve tekrar..

bir masalda kahraman olmaktan geçer
bizi efsaneleştirmenin en güzel yolu.
ve kötü kalpli kralın
zulmünden kurtarmaktır güzel prensesi -elbette ki seni-
tabii ki sonunu mutlu bitirmekte yatar işin sırrı,
kucaklayıp kaçırmaktır seni bir masaldan diğer bir masala,
ve seninle sonsuzluğu yaşamaktır
zamana hiç yer vermeden hayatında.
tekrar
ve tekrar...

bir çingeneyle oturup
aşklarını konuşmaktır seni anlamanın en iyi yolu.
ya da terkedilmiş kentlerden sormaktır
yalnızlığımızın hazin öyküsünü
kelebeklerden anlamak gerekir zamanın değerini
ya da kısa süren kavuşmamızın doyumsuz hissini..
yaşanan ne varsa anlatmaktır akbabalara,
çünkü onlar bin yıl yaşar,
bizi de yaşatırlar asırlarca..
bir akbaba gibi bin yıl yaşarım seni,
sonra bin yıl daha,
tekrar
ve tekrar...

Perşembe, Nisan 17, 2008

icimdekiyolculuk

uzaklığına yakınlaşabilmek için
bir yolculuğa çıkıyorum sabaha karşı,
güneşin doğuşunu bekleyemeden...
kurumuş dudaklarıma bir damla su çarparak atıyorum kendimi yollara...
sahipsiz mezarlara gömülmüş şairlerin düşlerini çalıyorum
yolculuk bitene dek yakıp ısınabilmek için.
atım bile var, -donkişot kızmasın- adını rocinante koyduğum.
değirmenlere varana dek süreceğim onu,
telaşsız görünmeye çalışarak...
vardığım zaman cennetin kapasına
eve gecikmiş çocuk gibi korkuyla çalacağım kapını,
ya evde yoksan diye deli gibi kopacak yüreğim
geçen her saniye birkaçmilyon asırmış gibi gelecek.
zaman durup durup akacak dalga geçercesine.
midem kasılacak yine, o günde olduğu gibi...
orada, kapının ardında durup; "kim o?" diye soracak mısın?
yoksa benim olduğumu anlayıp kapıyı hemen açacak mısın?

Cumartesi, Nisan 05, 2008

beyazlar yüzüyor mavide, haydi selamla!

biz eskiden de böyleydik seninle..
bir elimizde çocukluğumuzun önlenemez yaramazlıkları,
diğer elimizde ilk cigaranın baş döndüren dumanı,
her şeye inat,
gülümsüyoruz tepemizden geçen,
şeklini deniz kızına benzettiğimiz buluta...

Salı, Nisan 01, 2008

o bankta otururken...

gökyüzü kendi maviliğinin derinliğine dalmış yine.
sen o iflah olmaz yunan tanrılarınla,
ben akdeniz’in can yakan haylazlığıyla el ele tutuşmuş,
geçmişin hesabını yapmadan,
önümüzden usulca geçen beyaz tenli gemileri selamlıyoruz
bir gün bize tekrar geri dönmelerini ümit ederek.