Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Pazar, Temmuz 30, 2006

7.4

Gökyüzüne doğru elimi kaldırsam, dokunsam maviliğine. Kanatlansam, yukarı en yukarı çıksam. Seni arasam oralarda, tekrar bulurum diye. Bir daha kaybetmem, hep yanında kalırım diye. Zaman durur, sen yanımda olursun, bitmez her şey.

Seni kaybettim ama, hala bir umut var içimde. Ya sen geri döneceksin ya da ben oraya geleceğim. Bir şekilde bulacağız birbirimizi. Yoksa hayatın kalmayacak hiçbir anlamı…

YIL 1999 - Bir gece sonra..

Maybe. Another day...

Komik olmasını beklemiyorum. Bunu beklemek bile gülünç olurdu zaten. Tam olarak acınası bir durum aslında. Kimi için gelir geçer, kimi içinse iz bırakan cinsten. İnsanlar farklı olunca, onunla birlikte her şeyde farklılaşıyor. Acınası bir durum diyoruz ya, belki de değil. Çok daha farklı bir durum gibi gören birileri mutlaka vardır diyoruz. Sadece onun için öyle olsa bile, farklı oluşu kesinliği ortadan kaldırıyor. Tam olarak acınası bir durum değil o zaman. En azından onun için. Böyle olunca az da olsa bir umut besliyor insan içinde. Belki de acınası bir durum değildir, her şey göründüğünden çok daha farklıdır diyoruz. Farklı olduğu için, umutlandığımız için ona teşekkür ediyoruz. Kapanıyor perde. Evimize dönüyoruz. Ayaklarımızı uzatıp biraz dinleniyoruz. Artık her şeyi biraz daha farklı görüyoruz. Ve onun, geceleyin ansızın geri gelmesini bekliyoruz…

Peki geliyor mu?
Gelmiyor.
Doğru olan belki de budur.
Belki.

Perşembe, Temmuz 27, 2006

Geçerken...

Sen yanımdan geçerken fark ettim.
O an her şey çok daha farklıydı.
Ve Diyarbakır hak etmiyordu seni..

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

İçimizden gelen sesler..

Hadi be Euphrates, bırak boşluğa kendini.
Söz veriyorum, tüm yük kalkacak üzerinden.
Eskisinden daha hafif hissedeceksin kendini..

Perşembe, Temmuz 13, 2006

Nice Yıllara..

Pembecim geçmiş doğum gününü kutlar, ellerinden öperim:P

Salı, Temmuz 11, 2006

Nihansın didede ey mesti nazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım.

Hadi git..

Git hadi, güle güle.. Hoşça kal demeden, vedalaşmadan git.. Orada, her zaman orada kal. Yokluğun hissedilsin, karanlıkta kalan yüzün hiç fark edilmesin. Hayatlarına devam etsin geride bıraktıkların, sen kal yerinde. Onlar için artık karanlık ol ama onlar hiç de öyle olmayacak senin için. Onları asla unutamayacaksın, bir anda, fark ettirmeden, vedalaşmadan gittiğin için.. Kendini hiç rahat hissedemeyeceksin, geri dönmeyi hep isteyecek bir yanın, ne kadar özlendiğini görmek isteyeceksin. Ama döndüğünde geride bıraktığın insanlar, hala orada olacak mı? Bunu da bilemeyeceksin. O yüzden korkacak bir yanın, izin vermeyecek dönmene. Diğer yanın da hep ısrar edecek : “Hadi geri dön” diye. Aklından çıkmayacak tüm bunlar, yalnız başına dumanlı odanda uzanırken, dinlediğin her melodide daha çok acıtacak canını geride bıraktıkların. Daha çok yakacak yalnızlık canını.

Neden hala buradasın?
Git hadi güzelim, vakit geç oldu.
Sana güle güle…

Cuma, Temmuz 07, 2006

Bir adı var, biliyorum.

Herkesin kendi cüssesine göre seçtiği insanlar, gruplaşmış, toplu halde ağlıyorlar, meydanlar eskisinden çok daha parlak ama yetmiyor, bedenler karanlıkta kalıyor, yüzler silik, bakışlar kaçırılmışçasına, adımlar atılırken kimse düşünmüyor, yorgun dudaklar öpülmekten sıkılmış, dokunuşlar hiçbir anlam ifade etmiyor, omuzlar çökmüş, hızlı el hareketleriyle anlaşmaya çalışıyorlar, insanlar konuşmanın faydası olmadığını düşünüyorlar, onlar için geçmişte hiçbir şey yaşanmamış, anlaşıp bir şeyler yaşamak istiyorlar ama sonuç başarısızlık.. insanlar kadar soğuk bira şişesi, elden ele gezdiriliyor, farkında olmadan şişenin içine akıtılmış hikayeler, içinde herkesten bir parça var, içinde çalınan kalpler, yenilikçi eflatun renkli ırk, savaştan sonra evine hiç dönmeyen yaşayan efsaneler, sayfaları çürümüş ansiklopediler var ama işe yaramıyor hiçbiri.. usulca yanıma yaklaşıyor sokak köpeği, ürkütmek istemiyor belli ki, istediği sadece bir avuç sevgi.. kimi için çok fazla, kimi için çok az, kimi için anlamsız gelen bir avuç sevgi.. kalbimi içimden çıkartıp ona vermek istiyorum, boynunu eğmiş beni bekliyor, kalbimi söküp ona veriyorum, şaşırıyor önce, bi’ çekingenlik sarmış havayı, kanıyor göğsüm, görünce ürküyor ama karnı da çok aç, yavaşça yanıma yaklaşıyor, avucumdan alıp uzaklaşıyor, sonra karanlığa karışıyor.. ben mutluyum, içim kıpır kıpır, onun sevgiye olan açlığını giderdiğimi düşünüyorum, etraf biraz daha aydınlık şimdi.. her şey çok daha net.. uyanıyorum sonra, hala karanlık odam, balkona çıkıyorum orada mı diye, kalbimi versem ona, sevgiye açlığını giderse, etraf biraz daha aydınlık olsa, her şey çok daha netleşse diyorum..
ama o yok..
gitmiş..
kötü hissediyorum kendimi, uyuyamıyorum bir daha..
onu bekliyorum belki döner diye..
sabahlıyorum..
gözlerim şiş..

dönmüyor..

Salı, Temmuz 04, 2006

Haklıydın..

Kayıp insanlar daha kolay buluyor birbirini..

Pazartesi, Temmuz 03, 2006

Her şeyden bir avuç var..

Hiçbir şeyi düşünmeden sadece yazmak, aklından geçenleri.. hissettiklerini.. kime yazdığını, neden yazdığını bilmeden, umursamadan, yazabilmek.. çizebilmek içinde ki nehri, meyve vermiş koca ağaçları, içindeyken zamanı öldürmekten zevk aldığın hatta zamanın önemini yitirdiği o küçük ağaç evini.. diğer herkesin dünyasından seni çekip çıkartan o kahverengi ipten merdiveni.. yağmuru, toprağı çizebilmek..

Huzura kavuşabilmek için, her şeyden biraz uzaklaşabilmek için yazabilmek.. kimseden izin almadan, tam istediğin gibi..

-bırak canım bunları, çayın soğudu, onu iç sen..
-bu gece de yanım da kalacaksın, değil mi?
-beni yazmaya tercih ettiğini söylersen eğer, belki.. ;)
-bırak canım bunları, geç oldu, evine dön sen..
-nefret ediyorum senden
-biliyorum, bu yüzden buradasın..
-yoruldum artık, anlıyor musun!
-beni mi suçluyorsun?
-bir şey yaptığını ne zaman kabullendin ki sen..
-olmadığım biri gibi davranamam, sen bunu istiyorsun..
-ben sadece beni..
-gidecek misin sen?
-...
-güzel, akşama doğru çıkar biraz eğleniriz
-peki, sen nasıl istersen..

Her şey yine ertelenir, çözülemeyen sorunlar başka bir günde bize tekrar dönmesi için yanlış adreslere postalanır, yapılan her şey hissedilmeden sessizce yaşanır, bu arada perdeler kapalı ama pencereler her zaman açık kalır..

Pazar, Temmuz 02, 2006

Bukalemun..

#1
Üst komşum da 15-16 kilo esrar, 2 adet tabanca, birkaç tane de satır bulundu..

Alt komşum da C4-C3 tipi patlayıcılar, 9 tane parça tesirli el bombası, 3 adet m4a1 tam otomatik tüfek bulunursa, hatta bununla kalmaz Yan komşum da nükleer başlıklı füzeler olur da balkondan karşı binaya fırlatırsa, hiç şaşırmam, balkonum da oturur cayır cayır yanan ortamı izleyerek, biraz sonra beni zehirleyecek olmasını umursamadan, çayımı kahvemi içer, üzerine fal baktırırım.

Bu şehre ayak uydurmak lazım..

Cumartesi, Temmuz 01, 2006

Abra Kadabra..

#1
Diş fırçasına, diş macununu sürdükten sonra, diş macununun kapağını kapatmaya çalışırken, diş fırçasına sürdüğüm diş macununun, diş fırçasının üzerinden düşmesinden nefret ediyorum.

P.S: Jöle gördüm mü titretirim, evet ben böyleyim.