Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Cuma, Mart 31, 2006

Tataaam..

Çok ani oldu, değil mi? :)

Çarşamba, Mart 29, 2006

Onun gibi bir şey..

Kendimi, Meksika'nın terkedilmiş St.Jose kasabasındaymışım gibi hissediyorum. Her yer toz toprak, köpeğimle bar kapısının hemen önünde oturmuş, rüzgarın yarattığı kaosun "sessizlik" adlı şarkısını dinleyip, mızıkamla şarkıya eşlik ediyor muşum gibi geliyor..

Köpeğimin adı da doom,
ya da onun gibi bir şey.

Pazartesi, Mart 27, 2006

27 Mart


Bugün "Dünya Tiyatro Günü"
Gidinde bir şeyler izleyin.
Hadi bakayım.

Çarşamba, Mart 22, 2006

İki dakika rahat duramıyorum, doğru.

Salı, Mart 14, 2006

Çizgilerden yaratılan kahramanlar da acı çeker..

Acılar hep vardır, var olması gerekir. Çünkü hissedersin. Hissettiğin sürece “yaşıyor” demeksin. Biz böyle öğrendik, bize böyle anlatıldı. Büyüklerimizden değil, küçük çizgi kahramanımızdan. Öyle şeyler geldi ki başına, öyle acı çekti ki. Birkaç bölümden sonra büyümeye başladı. Acı onun annesiydi, onu doya doya emzirdi. Babası ise hayatın ta kendisiydi.
Başına gelen onca şeyden sonra gözlerinden tek tek düşen gözyaşlarının yerde bıraktığı iz, bir süre sonra kaybolsa da aslında hep orada kaldı. Titreyerek kabullenmemeye çalıştı, olmadı. Kabullenmemeye çalışırken yaptığı şeydi kabullenmek. Avuçlarını sıkıp yere vurduğunda fark ettim, büyüyordu. Acı veren büyütüyordu, büyümek ise acı veriyordu.
Böyle devam etti, çok uzun süre. Ve sona gelindiğinde, her şey sonuca doğru yol alırken, ince uzun yolda, bitkin halde yürüyordu. Rüzgar yüzüne vuruyordu. Belindeki çantası yok gibiydi. Ağırlığını bile hissetmiyordu. Ağırlık yapan çantası değildi, ruhuydu. Öyle çok yüklenmişti ki insanlar, öyle çok yıpranmıştı ki ruhu, bedeni onu taşıyamaz hale geldi. Sonra vazgeçti her şeyden. Olan bitenden. Yükselmek istedi, son kez uçmak. İstediği olunca tanrılara adadı bedenini. Ve terk etti hayatını..

Rüzgar olmaya karar verdi.

Artık o da yüzlerine doğru esiyor insanların..

Pazartesi, Mart 13, 2006

Ebe-Sobe

Çok saol Pembecim. Yaptın yine yapacağını :) Hadi bakalım, başlıyoruz.

İşime gelen soruları yazıyorum, affedersiniz :) Evet, istediğim sorudan da başlayabilirim :P

Yaşadığım dört yer :
Antalya
İstanbul
Ankara
Diyarbakır.

Olmak istediğim dört yer :
Tokyo (Japonya)
Roma (İtalya)
Buenos Aires (Arjantin)
Rio de janerio (Brezilya)

Defalarca izleyebileceğim dört film :
Hiçbir filmi defalarca izlemem ben :)

Sevdiğim altı:) televizyon programı :
Infoman
Yorum Farkı
Ve insan
Dikkat şahan çıkabilir
Pusula
Transworld Sport

Sevdiğim bir çok dizi :P :
The X Files
Gilmore Girls (Sırf Alexis var diye izliyordum :D)
My name is Earl
Prison Break (Yeni gözdemiz)
The OZ

En sevdiğim dört yiyecek :
Muz
Elmalı pasta
Şekerpare
Adı bende saklı (ehehe)

Her zaman ziyaret ettiğim dört blog :
Avukatım olmadan asla konuşmam.

En sevdiğim “Günün Msn Diyaloğu” :
Raziel : Elektrik sandalyesinde oturan idam mahkumu, gardiyana ne demiş?
Sidre : Ne?
Raziel : Çok korkuyorum, elimi tutar mısın? Ehehe!
Sidre : Tutmuş mu gardiyanda?
Raziel : Nasıl yani?

En sevdiğim tek bitiriş konuşması :
Her nerde yaşıyor ve yaşatılıyorsan (Buram buram Reha muhtar kokuyor sanki?)

Buradan kuzenlerime selam yolluyorum. Beni merak etmeyin, iyiyim :P

Cuma, Mart 10, 2006

İlham perimi kaybettim, hükümsüzdür.

Çarşamba, Mart 08, 2006

8 Mart


Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun.

Cumartesi, Mart 04, 2006

Altüst olduk senle ben.

Her şey bağlı, birbirine. Zincirin ortalardan bir halkası kopunca, kafasına dank edip yeter ulan bu düzene dediği an, çıkıp gitti. Altüst oldu diziliş, altüst olduk senle ben. Ayrı yerlerde ayrı parçalarla birbirimize ulaşmaya çalışırken, of be vazgeçelim demekten korktuk. Tekrar bir araya gelebilmek için çabalasak da, elimizde değildi ki her şey? Elimizde değildi ki buluşmak. Bazılarının isteğine kaldı, bazılarının keyiflerine. Şimdi birbirimize yeniden bağlanmak için bekliyoruz. Ama beklemek.. sıkıcı, hem de çok...

Perşembe, Mart 02, 2006

Benim adım: Kırık Duygular

Yarım kalan hayatlar, tamamlanmamış duygular, yaşanmadan sonsuz boşluğa bırakılmışlar. Üzerinde hiç durulmadan, içi bir türlü dolmayan sandıklara kapatılmışlar. Birileri bulup çıkarmaya kalkmış, başaranlar onları alıp kullanmaya çalışmış ama onlar o kadar çok yalnızlığa mahkum olmuşlar ki, kullanılamaz hale gelmişler. Dokundukça kırılmışlar, dokundukça acı çekmişler. Böyle olduğunu gören insanlar, onları kullanmaya çalışmaktan vazgeçmiş. Buldukları o dibi karanlık sandığa tekrar kapatmışlar. Bende onlar gibi yalnızlığa ödünç bırakıldım, insanlar gelip buldular ve tekrar kullanmaya çalıştılar ama başaramadılar.
Onlar dokundukça kırıldım,
onlar dokundukça acı çektim.

Çarşamba, Mart 01, 2006

İlk defa..

Yanına oturup gözlerine bakınca,
rüzgarın uğultusu hayatımın şarkısı olmuştu.
Saçların dans ederken, gülümsüyordun bana.
Hayatı güzel yapan,
senin onu tamamlıyor olmandı.

İlk defa o gün anladım..

Ve ben..

Önümüze koyulan baştansavma yapılmış tablo, kendi hayatımız. Renkleri akıyor artık, eskimiş. Çok denedik, yenileyemiyoruz. Yeniden çizmek gerek, biz de fırçayı aldık, hayatımızı yeniden boyamaya başlıyoruz. Önce kendimizi yaratıyoruz. Koca bir beden, herkese yetebilmek için. Bir tane kocaman kafa istiyorum, herkesi aklımda tutabilmek için. Kocaman 2 tane kol, herkese doya doya sarılabilmek için. İki tane uzun bacak istiyorum, herkese yetişebilmek için. Sonra kocaman bir kalp çiziyorum, koyu kırmızı. O da herkesi sevebilmek için. Adımı da Egemen koyuyorum, yeniden yarattığım dünyama hakim olabilmek için. Sonra çevreme bakıyorum ne mavi var ne de yeşil. Ne beyaz var ne de siyah ve ne sen varsın, ne de yeniden çizdiğim hayatın bir anlamı. Önce beyaz ile siyahtan başlıyorum. Sonra mavi ile yeşilden. Sıra hayatıma bir anlam katmaya geliyor ve ben seni çiziyorum.