Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Pazartesi, Aralık 24, 2007

seni düşünmekten beni alıkoyan şey nedir bu hayatta? ve eğer bunu yanıtlayabilirsen al ay senin olsun.

Salı, Aralık 11, 2007

78126873 731623 3662626

Bir parça çalıyor içinde senden fazlasıyla olan. Yine eskiye dönüyorum. Önümde boş bir soda şişesi, onun yanında kırmızı ruja boyanmış beyaz izmaritler dolu küllük var. Yatağım dağınık, üstüne penceremden vuran güneş ışığı yokluğunu daha bir belirginleştiriyor. Sağımda boydan bir ayna, uyandığım her sabah seni düşündükten sonra orada kendimi görüyorum, hala nasıl uyanabildiğime bakıp bakıp şaşırıyorum. Kolumda son ayrılıktan 6 ay 7 gün önce hediye ettiğin bilekliğim var; üstüne “unut” diye yazdırdığın… Ne desen tersini yaptığımı bildiğin için yazdırmıştın ya, herkese bir garip geliyor bu. Bense inadına tersini yapıp, unutmuyorum. Ve sen yine kazanıyorsun, ben kaybediyorum. Ardından bir parça daha çalıyor içinde senden fazlasıyla olan. Ben yine eskiye dönüyorum.

Çarşamba, Aralık 05, 2007

poltergeist

Sigaramı rüzgara karşı yakıyorum, ve dumanı çekiyorum içime bir katil gibi üşümeye başlamadan hemen önce. Martılardan medet uman denizadamını beklemeye başlıyorum hava kararmadan. Söyleyecek bir çok şeyin olduğunu bile bile içimde tutuyorum denize karşı söyleyeceklerimi. Gözlerine bakıp sevgimi içimde tutmaya çalışırken boğulacak gibi olmama benziyor bu. Anımsıyorum sonra, birlikte yediğimiz her horoz şekerinin bize yıllar sonra bir dönüşü olacağını. Kırmızıya boyanmış dudaklarımızla öpüşmüştük ilk, hatırlar mısın? Kırmızıyı işte o zamanlardan tanıyorum ben… Sunay Akın derdi, kırmızının, yani aşkın bir elbise hırsızı olduğunu, bizi de onun gibi çıplak bırakmıştı aşk, sarıya boyanmış duvarlarıyla güneşe gözünü kırpmadan bakan çocukluğumuzun evinde. Şimdi dostlar bekliyor beni o sarı duvarların önünde, görüşebilmek için. Bense uzun zamandan beri ağlama duvarı diyorum oraya, insanlar bu yüzden gülümsüyor bana, ben ağlıyorum. Geçen zamanın aşımına rağmen çatlayan duvarların renkleri solmuyor orda, ne tuhaf. İnadına geçmişi anıyor benimle birlikte, en iyi dostum sensin, diyorum, en iyi dostum sarı duvarlar. Ve yine o beliriyor önümde, ardından yağmur geliyor, gülümsüyoruz, gözlerime uzun uzun bakıp yalnızlığı anlatmaya başlıyor. Yağmur değildir yağan, diyor, şemsiyeler tek kişilik yapıldığından beridir yağmur değil yağan, yalnızlıktır. Bir şemsiyenin altında, yağan yalnızlıktan korumaya çalışıyorum kendimi ben de, olmuyor, ondan kaçtıkça yalnız kalıyorum. Uzaktan düşen, yağmur damlaları olmuyor şemsiyeme, senin buharlaşıp yağan ıslaklığın tıkırdatıyor siyah renkli şemsiyemi. Kaçtıkça yalnız kalıyorum, yalnız kaldıkça düşüyor damlaların… Ve bitirmeye çalışıyorum senin için ne yaşadıysam yazdıklarımı da. Beceremiyorum; çünkü onun gibi ben de kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim ne de iyileştirebildim bir yaramı...

Giderken

Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru?

Cumartesi, Aralık 01, 2007

bir gülüşe kalıyorsa her şey, mutluluk bu kadar yakınsa bana, ellerini tutabiliyorsam sana seni sevdiğimi söylemeden, başarabiliyorsam gözlerine uzun uzun bakabilmeyi, ve içimden geçen onca şeye rağmen güçlü kalabiliyorsam karşında, dünyanın hakikaten var bir sırrı benim çözmeyi başarabildiğim…