Micho2 Michougué <body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/14364200?origin\x3dhttp://michougue.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Çarşamba, Kasım 30, 2005

Bir oğlak olmak..

Stalin, Isaac Newton, Elvis, Martin Luther King, Stephen Hawking..

Bir oğlağın istediğinde ne olabileceğini anlatmak için verdim bu isimleri.

Gidip tarihin en buyuk diktatorlerinden biri olabilir ya da boş anını değerlendirmek icin yer çekimi kanununu bulur ya da iki şarkı yapar dünyayı sallar o da olmadı canı sıkılır milletin haklarını savunur barış ödülünü alır ya da dahi olur, fizik kitabı yazar 9 milyon(best seller olan ilk fizik kitabıdır) satar.

Yakın zamanda aralarında benim ismimide görebilirsiniz, muhtemelen yeni bir çığır açılacak :P

Pazartesi, Kasım 28, 2005

Hmmm.. Hmmmhmmm.. Hmmmmm..

Pazar, Kasım 27, 2005

Lekeler..

Bildiğimiz tüm kelimeler anlamını yitirmişken, söylemesini istediğin o iki kelimenin artık hiçbir şey ifade etmediğini anlamıyor olmana sinirlenmesi değil sorun, seninle de ilgisi yok olanların, elinden her gün her gece kayıp giden yaşamların geride bıraktığı izler, lekeler..

Üzülerek söylüyorum

Üzülerek söylüyorum ki güneş doğarken yanında olmayacak. Bunu fark ettiğin an güneşin batışı olacak. Üzülerek söylüyorum ki kimseye bağlı kalmayacak, kimseyle uzun süre yaşayamayacak. Seni istediğin gibi sevemeyecek, üzülerek söylüyorum ki sevmeyi bir türlü öğrenemeyecek. Gittiği zaman arkasında bıraktığı tek şey kokusu olacak, soğuk yatağında yatarken anılarıyla yaşamaya başlayacaksın. Üzülerek söylüyorum ki hayat onun içinde çok acı olacak, sana bıraktığı acının fazlasını her güneşin doğuşunda yaşayacak. Ölümü tek başına yaşayacak, sessiz şekilde kimseye haber vermeden seni bıraktığı gibi hayatı bir gün güneş doğarken usulca bırakacak.

Cuma, Kasım 25, 2005

Düşünmeden atlayıp gitmek lazım..

Yazmak bazen ne istediğini anlamanı sağlar.

Elektronik bir günlük almayı planlıyorum. Normal boyutlarda ki bir defter kadar, klavyesi ve parmak izimi tanıyabilecek bir sistemi olmalı. Ayrıca mp3 çalmasını istiyorum. Ek olarak dvd oynatabilir, biraz daha büyük düşünürsek nintendo’nun oyunlarını oynatabilsin, en azından mario oynanmalı, kendini update edebilmeli, aynı prensesi yüzlerce kez kurtarmanın anlamsız olacağını bilmesini istiyorum, her oyun bittiğinde kendini yenileyip karşıma daha farklı bi prensesle gelmeli ya da onu kaçıran dinazor ya da ejderha her ne haltsa onun zihniyetinin değişmesini, yapay zekanın üst düzeyde olmasını böylece iki de bir aynı prensesi kaçırmasının anlamsız olacağını bilmesini ve buna göre davranıp her macerada ayrı bi prensesle takılan, bir gün esmer, diğer gün sarışın ve küçücük bir burnu olan birini, bir başka gün guzel bacaklara sahip birini gözüne kestirip kaçırmasını istiyorum. Bir saatlik boş vaktimin olduğu bu akşamda kendime zaman ayırıp sakinleşmek için yazdığım bu yazının bana ne kadar yararlı olduğu tahmin edilemez. Elektronik bir günlükten geldiğimiz noktalara bakarsam, aslında istediğimin bu olmadığını, prensesi kurtarıldıkça değişen bir mario oyunu istediğimi görebiliyorum.

Yazmak bazen ne istediğini anlamanı sağlar.

Geçmişten birilerinin bu sözü söyleyip söylemediğini bilmiyorum, bu yazının altına güzel gider diye düşündüğüm için yazdım, benden önce bu sözü söylemiş, sahiplenmiş birilerinin olduğunun kanıtlanması hariç, her şekilde her duruş da her bakış da bu sözün altına imzamı atarım.

Perşembe, Kasım 24, 2005

Bana ne,
bana ne,
bana ne,
beni al,
beni al,
onu alma.

Minik serçe her zaman -#1-

Pazar, Kasım 20, 2005

1 biskrem versem

yeni aldığım pembe topuklu ayakkabımın topuğu kırıldı.
bu şehirde tek başıma topuğu kırılmış halde seke seke yürüyorum.
bir trafik ışığı olsa da kırmızı yansa.
karşıya geçmek için yeşilin yanmasını beklemeye koyulmuşken.
tam yanımda pempe topuklu ayakkabı giymiş birine rastlasam.
bi biskrem versem, ayakkabıları değişsek.
hayatıma kaldığım yerden devam etsem.

doğduğumdan beri kullandığım kırmızı top gibi kalbim kırıldı.
bu şehirde tek başıma kalbi kırılmış halde üzgün üzgün yürüyorum.
bir trafik ışığı olsada kırmızı yansa.
karşıya geçmek için yeşilin yanmasını beklemeye koyulmuşken.
tam yanımda kırmızı top gibi ve kırık bir kalbi olan birine rastlasam.
bi biskrem versem, kalplerimizi onarsak.
hayatımıza kaldığımız yerden birlikte devam etsek.

Cumartesi, Kasım 19, 2005

Hiç biri..

Ortada olan seçenekler arasında kaçı olumlu diye bi bakarsın, hiç biri. Ölüm kadar soğuk gelir sonuçlar, yaşamak kadar eziyet verici.

Perşembe, Kasım 17, 2005

Atılgan, tut oğlum.

Pazartesi, Kasım 14, 2005

Geriye dönüşüm başladı.

Bir şeye sahip olmadan önce duyulan o tutku, sahip olduktan sonra farklılaşır her zaman. Kime veya neye sahip olursan ol, eski hissettiklerinden eser yoktur. Bir anda değişiverirsin , kim ne derse desin fark etmez, bir defa yok olmuştur içinde ki o ateş. Dokunduğun ten, sahip olduğunu düşündüğün beden, artık sana sahip olmadan önce duyduğun tutkuyu hatırlatmıyordur. Baktığın zaman yansıyan kişi de sen değilsindir. Sende duyduğun tutku gibi alevlenmiş, farklılaşmış, ve ona ulaştıktan hemen sonra yok olmaya başlamışsındır. Geriye dönüşüm başlamıştır. Kül olmaya doğru ilerlerken, çok küçük bir ateş son çabayı gösterir sönmemek için. Ve tekrar alevlenmesini sağlayacak şey sende değil, her zaman sahip olduğuna emin olduğun kişidedir..

Onun gibi olmak için..

-Hediye kutusunun içinden çıkacak olanı kestiremeyip bir an önce açmaya çalışırken ortaya çıkan o duygu mu güzel yoksa sadece hediyeyi almamızda mı bitiyor olay?
-Hediye almaktan nefret ederim ben.
-Peki her yıl biraz daha yaşlandığımızı kutlamak için mi doğum günü partileri düzenleriz yoksa şu dünyada ki vaktimizin biraz daha kısaldığını fark ettiğimiz için mi?
-Bildiğim tek şey ; annem beni doğururken dışarıda kar yağıyormuş..

Bu kadar rahat olmasının tek sebebi umursamıyor olması mı yoksa olayları -ona yetecek kadar- basit görmesi mi çözemedim. Onun gibi olmak için gerekli olan her iki seçenekte gayet mantıklı.

Gülmek bile bazen bir bedel diye düşünürken..

İçinden çıkılamaz halde görünen her şeyi tekrar yıkıp düzenlemek gerek. Yaşanmadan çok daha önceden oluşturduğumuz, dizayn ettiğimiz tüm anılar, geçmişten çıkmış tek kullanımlık projeler, yaşanıp bittikten sonra eski sandık da saklanırken, hemen bir yenisinin üzerinde çalışmaya başlıyoruz. Bir sonra ki adımı planlarken, kusursuz olmaya mecburiyetimizin olmaması, yapılan planı daha da ilginç kılıyor, başımıza gelebilecek hiçbir şey bilinmezken, her sürpriz de biraz daha eğlenmeye başlıyoruz. Bunu yapmak bize zevk verirken, bir bedel ödemek zorunda oluşumuz, bizi yıkmaya yetmiyor, bazen gülmek bile bir bedel diye düşünürken, sanırım bir bedel ödemek hiç de zor olmayacak.

Pazar, Kasım 13, 2005

Bay California

Bay California

Yakın zamanda inşallah :)

Çarşamba, Kasım 09, 2005

Lsd

Yapılan (sonradan pişman olduğumuz) şeyleri düzeltmeye çalışmak gerekiyor, aksi halde her geçen dakika biraz daha yorgun düşüyor ruhum, nefes alacak kadar yaşanılası değil dünya diye düşünüyorum, bulunduğum çukurdan çıkmanın tek yolu benim diye düşünürken, kolunu oynatmaktan vazgeçmiş olmak, her şey iyice karışmışken, bir defada uykuya dalıp hiç uyanmamak, çekip gitmek geriye bakmadan, kendi hayatımdan sıyrılıp, geride bırakıp, bir kalem alıp yeniden çizmek, sakin bir yaşam(yeniden başlamak için), küçük bir ev(evsiz olmaz), bir köpek(dosta ihtiyacım olacak), koyu renkte bir araba(hep gitmek istediğim yerler olmuştur), birazcık zaman(istediğim hayatı yaşayabilmek için).

Ayna aslında ne tarafta?

Ara sıra aynanın ne tarafta olduğuna karar veremiyorum : “Acaba sahip olduğunu sandığım hayat bir yansımadan mı ibaret? Aslında kontrol eden ben değilim de, kontrol bir başkasına mı ait?” diye söyleniyorum. Hayatımda saçma sapan olarak nitelendirdiğim öyle çok şey oluyor ki bazen, hayretler içinde kalıyorum, bu yaşananların, bu yapılanların kökeninde ben mi varım, ben mi sebep oluyorum..

Her geçen dakika..

İnanılması güç bir çok şey yaşanırken bu hayatta, doğru olarak görmediğimiz fazlasıyla şeyden arınmaya çalışırken, her geçen dakika biraz daha katlanıyor yaptığımız hatalar, altından kalkamaz duruma geldiğimizde, dizlerimizin üzerine çöktüğümüzde, itaat etmeye başlayacağız, yenildiğimiz zaman hayata, boynumuzu eğip büyüklüğünü kabulleneceğiz..

Pazartesi, Kasım 07, 2005

Yeterince hafif değil

Ruh denilen şey yeterince hafif değil,
bedenimi yoruyor.
Her dakika taşımaktan sıkıldım,
ruhsuzluk insanı gerçekten rahat kılıyor.

Doğmayanların gözyaşları..

Yağmur; doğmayanların gözyaşları..

Pazar, Kasım 06, 2005

Yoksa?

Yaşamda kıymetli diye gördüğümüz çok şey var, yokluğunun can acıttığını düşündüğümüz şeyler.. kimilerine göre değersiz, anlam taşımayan, varlığı bile yersiz, ama bizim için çok fazla önemli.. aradaki bu farkı anlamak ya da anlamaya çalışmak, hiçbir sonuç vermezken, tekrar dener, tekrar sorgularız, neden değer verdiklerim, değer bilmez, değer vermez.. döner dolaşır kendimizde yöneltiriz soruları :
“Yeterince yoğun değil mi duygularım? Yoksa sorun bende değil de bu duyguların yoğunluğunu tanımlayamayacak kadar kıt bir dünyada mı?”

Hepsi seninle besleniyor..

Akılda kalıcı şeyler, bir düzen içinde, her dakika çevremizde dönüp dolaşıp karşımıza çıkar. Kurtulmaya çalışmak işe yaramaz, sorun kaçıp da kurtulamamak değildir aslında, gerçekliği o kadar yoğundur ki , kazınmıştır beyinlerimize, silinebilecek şeylerden değildir, bir defa yaşanması yeterli olmuştur, bu anlar bir daha yaşanmaz, çünkü her dakika akılda tekrarlanır, eşi benzeri de yoktur, başkasına anlatabileceğin bir yol yoktur, kendini yalnız, çaresiz hissedersin. Yaşadıkların, başına gelenler, benzersiz diye nitelendirdiklerin, sabah gözlerini açtığın ilk anda aklına giren ve gözlerini kapatıp uyuyana kadar çıkmayacak olan şeyler, hepsi seninle besleniyor, varlığın sürdükçe onlarda var olacak, onları yok etmen için kendini yok etmen gerekecek..

Cumartesi, Kasım 05, 2005

Gökhan aslında erkek değil

Yiğenimle tv izlerken Athena’ya rastladık, dinlemeye karar verdikten 5 dakika sonra yiğenim Gökhan’ın her iki kulağında da küpe olduğunu fark etti. “Aaa abi (dayıdansa abi der) şuna baksana iki kulağında da küpe var!?” diye bir tepki verdi. Bunun üzerine hazır canım sıkılmışken, biraz takılma amacıyla Athena’nın aslında erkek olmadığını , saçlarını kısa kestirdiği için fark edilmediğini, gerçek de kız olduğunu söyledim. Hayalet görmüş gibi bir kaç saniye bana baktı, sonra ekrana dönerek daha dikkatli izlemeye başladı. “Kız olmasa niye iki kulağına birden küpe taksın ki?” diye düşündüğü için birazcık afalladı evladım. Bende bu düşünceden yola çıkarak üzerinde epeyi bir baskı kurdum, tam olarak inanmasa da afallamasına sebep oldum. Suratında ki ifadeye görmek tüm günümü kahkaha atarak geçirmeme sebebiyet verdi.

Elbette küçük bir çocuğu sırf biraz eğlenmek amacıyla bu hale getirdiğim için kendimden utanıyorum, ama ben kötüyüm. Kötüler her zaman böyle davranır, bu bir kuraldır >:|

- Eğer gerçekten kötü olsaydın, utanmazdın.
- Hiç kimse mükemmel değil.

Evet, (bu aralar) çok sıkılıyorum.

Perşembe, Kasım 03, 2005

Prenses aranıyor!

kardeslerim

Tabii tanışmadınız daha onlarla, şimdiye kadar hiç bahsetmemiştim, teker teker anlatmak çok zamanımı alacaktı, yapamadım. Ancak şimdi durum farklı, üzerimde çok büyük baskı var, altısı birden ısrar ediyor ; "Abi yeter artık, varlığımızı gizlemekle hiç bir yere varamassın, bir an önce açıkla!" diye. Bu nedenle huzurlarınızda evimin tek evladı olmadığımı, 6(altı) tane kardeşiminin daha olduğunu açıklıyorum. 7 kardeşiz, ben hariç diğer kardeşlerim ebeveynlerimin hatalarından dolayı dünyaya gelmişler, sayı 5'i bulunca babamız : "7 tane olsunda, yedi cücelere uygun olsun, bir tanede prenses bulduk mu tamamdır" demiş. Iyi mi demiş? Hayır! Şunların haline bakın..

Unutmadan, yedimize göz kulak olacak bir prenses aranıyor. Prensesliğin sorumluluğunu kaldırabileceğini düşünen her insana kapımız açık. Prensi oynayacak adamı seçecek kişi prensesi oynayan olacak, duyrulur ;)